İttihatçıların Ermeni Tehciri Sonrası Yargılanmaları ve Atatürk’ün Tehcir Hakkındaki Görüşleri

Atatürk düşmanlarının en çok çarpıtdığı meselelerden biri “Atatürk ermeni soykırımını kabul etdi” iddiasıdır. Şimdi bu yalanlara kaynaklarla cevap vermeden önce bildiğimiz gibi Türk milletinin uluslararası ilişkiler çerçevesinde en çok iftira ile karşılaşdığı mesele “Ermeni Soykırımı” meselesidir. Bu mevzu ile alakalı yazı olacağı için teferrüata girmeyeceğiz. [1]

Murat Bardakçı “İttihadçı’nın Sandığı” kitabından alıntı [2]: “ Şimdi Ermeni meselesi tartışmalarını takip edenlerin malumudur: Son senelerde ortaya Mustafa Kemal Paşa’nın tehcire karşı olduğu, tehcir kararı veren ve uygulayan İttihat’çılardan nefret ettiği, bu işe katılan kimselere devlette görevlendirmediği, tehcire uğrayan Ermeniler’i mağdur olarak gördüyü ve tehcirin sorumluları hakkında ağır ifadeler kullandığı yolunda birtakim iddialar atıldığı, hatta Paşa’nın ağzından hiçbir zaman verilmemiş ve yayınlanmamış hayali mülakatlar bile uyduruldu.

Mustafa Kemal’in Adana’da 1923 Mart’ında Türk Ocağı binasında verilen

çayda Adana Esnaf Cemiyeti Hey’et-i İdare Reisi Ahmed Remzi Bey’in konuşmasından sonra yaptığı cevabı konuşmada söylediklerinin üzerinde ise pek durulmamış, hatta şu sözlerinin yayınlanmasından adeta kaçınılmıştır:

“Şüphesiz, haksızlığın, küstahlığın, bundan fazlası olamaz. Ermeniler’in bu feyizli ülkede hiç bir hakkı yoktur. Memleketiniz sizindir, Türklerin’dir. Bu memleket tarihinde Türk idi, o halde Türk’tür ve ebediyyen Türk olarak yaşayacaktır(şiddetli alkışlar). Gerçi bu güzel memleket kadîm asırlardan beri çok kerre ecnebî istilâlarına maruz kalmıştı. An-asıl Türk ve Turanî olan bu ülkeleri İranîler zaptetmiştiler. Sonra İranileri’ mağlup eden İskender’in eline düşmüştü. Onun ölümüyle memâlik taksim edildiği zaman Taksim kıt’ası da Silifkelilerde kalmıştı. Bir aralık buraya Mısırlılar yerleşmiş, sonra Romalılar istilâ etmiş, sonra Şarkî Roma yani Bizanslılar eline geçmiş, daha sonra araplar gelip Bizanslılar’ı koğmuşlar, en nihayet Asya’nın göbeğinden tamamen kaynayan Türkler soyundan ırkdaşlar buraya ve as gelerek memleketi hayât-ı sabıka ve aslîyesine iade ettiler(alkışlar). Memleket en nihayet yine sahib-i aslîsinin elinde takarrür etti. Ermeniler vesâirenin burada hiçbir hakkı yoktur. Bu bereketli yerler koyu ve öz Türk memleketidir. Arkadaşlar, bu memleketin halkı üzerinde kimsenin hak ve sâlahiyeti olmadığı gibi, bu memleketi hârice muhtac ettirmemek de size terettüp eden bir vazifedir…” [3]

“Ermeni tehciri sırasında tehcir ile ilgili dairelerde vazifeli olan çok sayıda bürokrat, Atatürk’ün cumhurbaşkanlığı senelerinde devlette önemli görevler almış, hattâ Osmanlı dönemindeki görevlerinden daha yüksek makamlara gelmişlerdir. Bu bürokratlardan sadece ikisini hatırlatayım: Atatürk döneminin 11 sene boyunca güçlü Dahiliye Vekîli olan Şükrü Kaya, 1914 Kasım’ından 1916 Mart’ına kadar, yani Ermeni patırtısının zirveye çıkıp tehcirin uygulandığı günlerde, İçişleri Bakanlığı’nın iskânlar konusundaki en önemli birimlerinden olan “Muhacirîn ve İskan-ı Aşâir” müdürü olmuş, müdürlüğünün genel müdürlüğe yükseltilerek isminin ”Aşâir ve Muhâcirîn Müdiriyeti- Umûmîyesi” olmasından sonra da kısa bir müddet genel müdürlük yapmıştı.[4] 1935’ten, yani Atatürk’ün son 9 senesinden 1946’ya kadar 11 yıl meclis başkanlığı yapan ve 1938’in 10-11 Kasım günleri cumhurbaşkan vekili olan Abdülhalik Renda, Ermeni ayaklanmaları sırasında Bitlis, tehcir sonrasında da Halep Valisi olmuş; 29 Nisan 1917’de Dahiliye Müsteşarlığına getirilmiş, ardından yine vali olarak Halep’e tayin edilmişti. [5]”

İşğal döneminde ermeni meselesi

Mondros Mütakeresi sonrası İstanbulda yetkileri ele alan İngiliz idaresi Tevfik Paşanın ve daha sonra Damad Ferid Paşanınn sadrazamlıkları zamanında büyük tutuklamalar ve yargılamalar esasında bir İttihatçı avı başlatıldı. İttihadçılardan bazıları İngilizler tarafından özellikle “ermeni meselesinde” yargılanarak Maltaya sürgün edildi. Yargılamalar sonucunda çok sayıda hapis ve giyabında idam olundu. Bunun yanı sıra üç kişi Kürt Nemrut Mustafa Paşanın başkanlığındakı divan-ı harbin verdiyi kararlarla idam edildi.Onlar Boğazlayan Kaymakamı ve Yozgat Mutasarrıf Vekili Kemal Bey, Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey ve Erzincan Jandarma Dairesi Yazıcısı olan Avni Bey idi. İttihad ve Terakkinin savaştan sonra Avrupaya giden Talat Paşa, Said Halim Paşa, Cemal Paşa, Bahattin Şakir, Cemal Azmi Beyler ile Azerbaycan Halk Cumhuriyetinin ilk Harbiye Nazırı, sonra mevcut olmuş 5 hükumetden 3-nün başkanlığını yapan Azerbaycan Devletçiliğin unutulmaz isimlerinden Fatali Han Hoyski, Azerbaycan Parlamentosunun ilk başkan yardımcısı Hasan Ağayev ve İçişleri bakanı Behbud Han Cavanşir 1920 Haziran-1922 Temmuz tarihlerinde ermeniler tarafından girişilen ismini Yunan İntikam Tanrıçası “NEMESİS” adını verdiği operasyon ile bu şahısları şehit etdiler. Lakin, ermeniler her ne kadar Anadoluda ve Azerbaycanda uğradığı “soykırımının” intikamını aldıklarını belirtse de, bu işin arkasında bolşevik ve ingiliz istihbaratı mühim rol oynadı.

İngilterenin savaş sonrası İttihat ve Terakki’nin yedi liderinin Almanyaya gitmesi ile peşlerine düşmüştü. 7 lider: Enver, Talat, Cemal Paşalarla Dr. Nazım, Bedri, Azmi ve Bahaettin Şakir Beyler idi. Bilal Şimşir, onların “O dönemin belgelerinde «Yediler», «Yedi Baş» diye anıldıkları da görülür”diye ekliyor. Bunların Avrupa’da, hatta Asya’da uzun bir kovalanışları vardır. Talat, Enver, Cemal Paşalar şehit olana kadar İngilizler onların izini sürdü ve onlar İngilizlerin gözünde Savaş suçlusu idiler. İngilizler, Enver ve Cemal Paşa’ların Orta Asya’ya, Afganistan’a gidip oralarda Panislamizm vasıtasıyla türk ve müslüman kitleleri ayaklandırabilecekleri korkusu içindedirler. Özellikle, Hindistan meselesi daha önemli idi. Anadoluya gelme ihtimali bile onları korkutuyordu. Ayrıca Talat Paşanın Doğuluları bir araya toplamak için kurdurduğu “Şark Bürosu” İngilizleri rahatsız etmişdir[6][7]. Almanyadan onların iadesini istediler. Lakin, neticede bir Avrupa ülkesi olan Almanyada Türkiyede yaptıkları gibi hukuk anlayışını çiğneyemeyen İngiltere Almanyaya pek de büyük baskı yapamaz. İstanbuldaki İngiliz Komserliği ise daha 1919 yılı Ocak ayında ittihatçı liderlerin yakalanıp cezalandırılmalarını Londra’ya teklif eder. Londra reddeder. Çünki, Almanyanın bunu kabul etmeyeceğini bilir. Almanya ile barış antlaşmasının imzalanmasını beklerler. Antlaşmaya suçluların geri verilmelerine ilişkin maddeler konulacak ve o zaman İngiltere, isteğini antlaşmadaki hukuka uygun dayayacaktır. Almanya ile Versailles barışı 28 Haziran 1919 günü imzalandı. Osmanlı hükumetinin Almanyaya İttihatçıları vermesini redd eden Almanya anlaşmanının 228 ve 229. Maddeleri gereğince onları sınırdışı etmeli idi. Damat Ferit Paşa İttihatçıların cezalanmasını ister. 30 Haziran tarihinde Clemancueya bir nota verdi ve onların iadesini istedi[8]. İngilizlerin ise İttihatçı liderlerle savaşı bundan sonra sızlandı. Onları Almanya dışına çıkar çıkmaz yakalatmayı planladılar.Avrupada her yere, özel İngiliz ajanları yerleştirilir. Hele Enver ve Cemal Paşaların Rusya’ya geçme niyetleri duyulunca Rusya sınırı yakınlarında olan Avrupa bölgelerinde aramalar sıklaştırılır. Bilal Şimşirin ifadesi ile “Buralarda bir ajanın bir günlük gideri, İngiltere’ye 4 İngiliz altınına mal olur” ve “Ajanlar hiçbir ize rastlayamayınca, bunların boşuna para harcadıklarından sızlanmalar bile görülür”.

İTC önderlerinin Milli Mücadeleden yana tavır alması ve Talat Paşanın Lloyd Goerge tarafından verilen yazılı belge ile İngiliz gazeteci Herbert Aurbey ile 26 Şubat tarihinde görüşmüştür[9]. Talat Paşa Milli Mücadeleye destek olduklarını, savaşa neden girdiklerini, ermeni meselesini ve bundan sonra Pantürkizm ve Panislamizm silahlarını kullanacağını belirtmişdir. 18 gün sonra Talat Paşa ermeni terörist Tehliryan tarafından arkadan vurularak şehit edilmişdir[10]. Bu hadise sonrası 16 Mart 1921 günü Berlin’deki İngiliz Büyükelçisi Lord Kilmarnock, Londra’ya bir haber verir:

“Berlin’de takma adla dolaşan Talat Paşa dün Salomon Teilirian adlı bir Ermeni tarafından sokak ortasında öldürüldü…” [11]

Bu hadise sonrası İTC mensupları Almaniyayı terk eder. 5 Temmuz 191 tarihinde İTC liderleri gıyabında idama maruz kaldı. Damat Ferit Paşa hedefine ulaştı.

İngiliz Yüksek Komiseri, 7 Ocak 1919 günü, Osmanlı Dışişleri Bakanı Mustafa Reşit Paşa ile görüştüğünde iki suçlu grubundan bahs ediyor: 1) Savaş içinde İngiliz tutsaklarına eziyet edenler, 2) Ermeni kırımında ismi karışanlar.

Mustafa Paşanın verdiği karşılığı Londra’ya şöyle bildirilir: «Reşit Paşa, Ermeni kırımı konusunda bir sıkıyönetim mahkemesi kurulduğunu, suçluları yargılamaya başladığını, biraz zaman bahşedilirse adaletin yerini bulacağını söyledi. ‘Türkiye kamuoyu bunu istiyor, yalnız ittihatçılar buna karşıdır; Hükümet, kamuoyunun desteği ile hareket etmekte, ayrıca İngiltere Hükümetinin desteğine güvenebileceğini ummaktadır’ dedi.» [12]

Ama İstanbul Hükümetinin suçlular derken İttihaçıları, İngilizler ise Türkleri kastediyordular. Reşit Paşa artık İngiliz gücüne dayanarak İttihatçılara karşı eyleme geçmeyi düşünmektedir.

Padişah Vahidettin ise daha da ileri gider. 10 Ocak 1919 günü İngiliz Yüksek Komiserine bir mesaj iletir. Yüksek Komiser bu mesajı Londra’ya şöyle bildirir:

«(Padişah) uzun zamandan. beri, aslında 1908’den beri, ittihat ve Terakki Komitesinin hafiye/eriyle sarılmış olduğunu, onlardan çok çektiğini söyledi. Kendisi, her zaman İngiliz taraftarı olmuştur … Şimdi de bütün umudunu İngiltere’ye bağlamaktadır. (Komite üyesi delilse bile onunla yakınlığı olan) içişleri Bakanı Mustafa Arif Bey’i kastederek, cumartesi gününden önce Kabine’de deiişiklik yapacaktır. Komiteye karşı en sert biçimde eyleme geçmek arzusundadır… İngiltere Hükümetinin İngiliz savaş tutsaklarına karşı barbarca davrananlar ile kırımdan sorumlu olanların cezalandırılmasını istediğini bilmektedir ve lngiltere’nin arzulayacağı her kişiyi, yine lngiltere’nin arzusuna göre, yakalatıp cezalandırmaya hazırdır. Ancak, geniş ölçüde bir eyleme geçince ihtilal olacağından, kendisininde belki de devrilip öldürülebileceiğinden korkmaktadır. Sert biçimde eyleme geçince, Müttefiklerin desteğine güvenip güven.emeyeceiini, Müttefiklerin bunu Türkiye’nin bir iç işi olduğunu söyleyip kenarda durup durmayacaklarını öirenmek istemektedir. Asıl İngiltere’den gerçek destek, ilerde de dostluk beklemektedir. İngiliz Yüksek Komiserliğiyle ilişki kurabileceği bir yol yok mudur? Yüksek Komiserliğin. bir işaretine göre harekete hazırdır … »[13]

İngiltere Dışişleri Bakanlığında şu yorum yapılmıştır: «Padişah, İttihat ve Terakki Komitesine karşı fazla bir şey yapabilecek güçte değildir. Bu işleri biz elimize alabilirsek kendisi, halkının büyük nefretinden kurtulacaktır; daha sonra da işimize yarayan bir dost olabilir. »[14]

Sultan Vahidettin, 21 Ocak 1919 günü, eniştesi Damat Ferit Paşa aracılığıyla İngiltere Yüksek Komiserliğine bir mesaj daha iletir. Damat Ferit Paşa sadrazamlığa hazırlanmaktadır. İngiliz Yüksek Komiserliği Birinci Siyasi Müsteşarı Mr. Hohler ile görüşür, Padişahın mesajını şöyle aktarır:

«Kayınbiraderi (Vahidettin) suçluları cezalandırmak niyetindedir, yeteri kadar enerjik olmayan şimdiki kabine yerine daha güçlü bir kabine atamayı düşünmektedir. Suçlular, memleketteki en güçlü, en yaygın örgütün üyeleridir; kendilerine karşı ciddi eyleme geçildiğini görürlerse umutsuzluğa kapılabilirler. Padişah, bu yüzden, kendi görüşlerini paylaşanlara karşı bir patlamadan korkmaktadır. Böyle bir patlamada İngiltere’nin tutumunun ne olacağını bilmeyi arzu etmektedir.» [15]

Diyarbakır Vali çalışdığı zaman “Ermeni Tehciri” meselesinde o bölgede faaliyet yapan Dr. Reşit 25 Ocak 1919 tarihinde Bekirağa Bölüğünden kaçmış ve bu İngilizleri telaşa düşürmüşdür. 6 Şubat tarihinde ise yakalanacağı sırada intihar etmişdir ve Calthorpenin telegrafı İngilizlerin İttihat ve Terakkiden nasıl çekindiklerini gösterir: «Tutuklamaların etkisi, her bakımdan fevkalade oldu. Hiç değilse Jstanbul’ da, ittihat ve Terakki Komitesinin yıldırıldığını sanıyorum. · Reşit Bey 6 Şubatta tekrar yakalandı ve onun üzerine intihar etti. »[16]

Mustafa Kemal Paşa da İngiliz Kara Listesinde

17.01.1919 tarihinde ilk kez kurulan Black List bölümünde bu kez Yüzbaşı Hoyland’ın hazırladığı 28 Şubat 1919 günlü büyük kara listede Mustafa Kemal Paşa’nın da adı vardır[17].Bilal Şimşir’in tespitine göre “Paşa’nın adı, İstanbul’da bulunan ve «azledilip sürülecek» kişilerin başında yer almaktadır. Onun arkasından başka kişilerin adları sıralanmıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın yaveri Cevat Bey (Gürer), Yarbay Kel Ali (Çetinkaya), Halil Paşa (Killi), Kazım Karabekir Paşa, İsmet Bey (İnönü) ve daha birçok Türk subayının adları gelir. Bu kara liste İstanbul’daki İngiliz Haberalma Merkezinden Londra’ya, Askeri Haberalma Başkanlığına yollanmıştır. Oradan, 12 Nisan 1919 günlü bir yazıyla İngiltere Dışişleri Bakanlığına iletilmiştir”. Mustafa Kemal paşa yeminli İttihatçı (numarası 322) olsa da, İTC liderlerinin önde gelenlerinden değildi ve bundan ilave, tehcir ve esirlere kötü davranma meselesinde adı geçmediği için öncelik o değildi. Diğer İttihatçılar hedefde olduğu için Mustaf Kemal Paşa tutuklanamadı.

Milli Şehit: Kemal Bey

8 Nisan 1919 günü, ilk kez, bir Türk «savaş suçlusu» aleyhinde idam hükmü verilir. Mustafa Nazım Paşa’nın Harp Divanı, Bekirağa Bölüğü’nde tutuklu bulunanlardan eski Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey’i ölüm cezasına çarptırır. Sadrazam Damat Ferit Paşa, idam kararını aynı gece Padişaha yollar. Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendinin de fetvasını alan Sultan Vahidettin, kararı hemen onaylar. Kemal Bey, 10 Nisan günü saat 17’de Bayezit Meydanında asılır. [18]

Mahkeme, sağlam delillere göre değil, Ermeni iftiralarına göre karar vermesi hukuk açısından bir rezalettir. Daha önemlisi, Padişah ve Damat Ferit Paşa Hükümeti, Türk-ermeni savaşında bu döneminde ermeniden yana olduklarını belli etdiler. Ermenileri tatmin etmek ve İngilizlere yaranmak için bu idamıkararı verilmiştir. Kemal Bey, darağacı önünde halka şöyle seslenir : «Sevgili vatandaşlarım; ben bir Türk memuruyum; aldığım emri yerine getirdim, vazifemi yaptığıma vicdanım emindir. Sizlere yemin ederim ki, ben de masumum; son sözüm bugün de budur, yarın da bu olacaktır. Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. .. Eğer adalet buna diyorlarsa kahrolsun böyle adalet!»

Bilal Şimşirin ifadeleri şöyledir: “Bayezit Meydanında halkın içinden «kahrolsun» sesleri duyulur. Ertesi gün ayaklanma Kadıköy yakasına atlar. Kemal Bey’in cenazesi vasiyeti üzerine, Kadıköy Kuşdili çayırındaki oğlunun mezarı yanına gömülecektir. Kadıköy’de büyük bir cenaze töreni yapılır. Tıbbiye öğrencileri, cenazeyi, «Türklerin Büyük Şehidi Kemal Bey» yazılı bir çelenkle karşılarlar. Tabut, Kadıköy İtfaiye Karakolu önünden geçerken bir manga asker kendiliğinden cenazeyi selamlar. Cenaze alayı gittikçe büyür. Evlerden hıçkırıklar duyulur. Mezarı başında imam sorar :

«Merhumu nasıl bilirsiniz?»

Cemaat birden gürler :

«Büyük vatanperverdir, iyi biliriz, Allah rahmet eylesin!»

İngilizler, Kemal Bey’in cenaze törenini yakından ve dikkatle izlediler. Kadıköy bölgesinde E. La Fontain adlı bir İngiliz istihbaratçısı görevlidir. 12 Nisan günü cenaze törenini şöyle rapor eder:

«Ermeni kırımı ile tanınan Boğazlıyan ve Yozgat Mutasarrıfı Kemal Bey için, Kadıköy’de bugün saat 12′ de büyük ve gorkemli bı’r cenaze töreni yapıldı. Cenaze alayının önünde tıbbiye öğrencileri, polisler ve birçok molla bulunuyordu. Tabutun omuzlarda taşınması adet olduğu halde, törene daha büyük önem vermek amacıyla, bu kez tabut başlar hizasından. daha yukarıda, eller üzerinde taşındı. Birçok Jön Türk törende hazır bulundu. Çok sayıda fotoğraf çekildi. Tören için 1000’den fazla davetiye dağıtıldı. İslam dininde böyle bir şey şimdiye kadar duyulmuş değildi. Bütün_ bunların, üyelerinden birini kaybetmiş olan ittihat ve Terakki Komitesince kasten düzenlendiği apaçıktır. Hükümetin böyle bir törene izin vermekle gösterdiği güçsüzlük, afedilemez . .. İslam törelerine tamamen. aykırı olarak, üzerlerinde, ‘Milletin masum kurbanına’ yazılı çelenkler vardı. Böyle bir gösteri yapılacağı Emniyet makamlarıncabilindiği halde, bunu önlemek için hiçbir şey yapılmadığı bildiriliyor. ‘Törenin, bugünkü Hükümete karşı düşmanca bir gösteri olduğu açıktır’. »[19]

Bilal Şimşir’den devam edelim: “Bu raporlar karşısında İngiliz makamları ilk kez korkuya irkilirler. Amiral Calthorpe, İttihat ve Terakki’nin Türkiye’de hala geniş nüfuzlu olduğunu, bu nedenle Kemal Bey’in, «Haklı bir davanın ilk şehidi» ilan edildiğini, bu idamın İtilaf Devletlerine verilmiş bir ödün olarak görüldüğünü bildirir. Bir İngiliz Dışişleri görevlisi, «bu idamı, Jttihat ve Terakki Komitesi kendisine bir sermaye yaptı, idamlar devam ederse yine sermaye yapacak; idamlar durdurulursa daha da !azla sermaye yapacak» diye not düşer ve şunları ekler :

«Tutuklu suçluları Türkiye dışına sürmek bizim lehimize olabilir … Sadrazam, cezal,andırmaktan pek fazla korkmuşsa suçluları bize teslim etmekten memnun olabilir. »[20]

Kemal Bey’in mezarı başında tıbbiyelilerin, «İngilizin başını ezeceğiz» diye haykırmaları,İngilizleri korkutur. Bundan sonraki günlerde İstanbul Hükümetine yeni kara listeler verilmez olur. İstanbul’daki sıkıyönetim mahkemelerinden de pek umutlu değildir İngilizler. Sadrazam korkuya kapılmıştır. Yeniden idam cezaları verdirebileceği çok kuşkuludur. İngilizler umutsuzca beklemeye başlarlar. Bekirağa Bölüğü’ndeki tutukluların serbest bırakılabilecekleri ya da kaçırılabilecekleri kaygısı sürekli olarak İngilizlerin kafalarını uğraştırır. Bir düşünme dönemi başlar. Kısaca, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in idamı, Türk “Savaş Suçluları” konusunda İngilizlerin tutumlarında bir dönüm noktası olur. Bundan sonra tutukluları Malta’ya sürme fikri ön plana geçer”.

Atatürk’e Atfedilen Ermeni İddiaları

Dr. Şenol Kantarcının, “Ermenilerce Atatürk’e Atfedilen Sözler ve Divan-ı Harbi Örfi ile Ermeni Teröristleri Tarafından Şehit Edilenlere Atatürk’ün Gösterdiği İlgi” adlı makalesinden aktarıyoruz (not: Yazının tamamı için ve link için bakınız)[21] :

“Paul du Véou adlı Fransız yazarın 1938 yılında Paris’te yayınladığı “Lé Désastre d’ Alexandrette, 1934-1938” adlı kitabının 121. ve 122. sayfasının dipnotuna koyduğu ifadeden kaynaklanmıştır. [22] Paul du Véou’ya göre Mustafa Kemal 27 Ocak 1920 tarihinde İstanbul’da Divan-ı Harb-i Örfi de şahitlik yapmış ve bu şahitliğinde Türklerin Ermenileri katlettiğini söylemiştir. [23] Fransız yazar Paul du Véou, bahsi geçen alıntıyı muhtemelen İstanbul’un işgal altında olduğu yıl olan 1919-1920 yıllarında İtilaf devletlerinin denetiminde Ermeniler tarafından Fransızca olarak çıkartılan ‘Le Bosphore’ ve ‘La Renaissance’ gazetelerinde “Déclaration de Mustafa Kemal” ismiyle yayınlanmış olan haberden etkilenerek ve doğru olup olmadığını tahkik etmeden alarak kitabının dipnotuna koymuştur. Paul du Véou’nun kullandığı dipnotu daha sonra Ermeni papazı Jean Naslian da kullanmıştır. [24] “ ‘…ellerini kana bulamamakla iftihar eden Mustafa Kemâl, suçu birkaç kişiye yükleyerek 28 Ocak’ta divan-ı harb’de aşağıdaki itirafta bulunmuştur’ diyen Naslian, Mustafa Kemal’i daha sonra kurulacak mahkeme üyesi olan ve gaddarlığından dolayı ‘Nemrud Mustafa’[25] ismiyle veya ‘Nemrud Mustafa Paşa Divan-ı Harbi’ adıyla anılan ‘Süleymaniyeli Mustafa Paşa’yla da karıştırmıştır. Adı geçen Papaz’ın kitabı basılmadan önce durumu öğrenip söz konusu ifadenin bir hata olduğu, kendisine yine bir Ermeni yazarı, Guerguerian, tarafından ihtar edilmiş ve kitaptan çıkarılması gerektiği bildirilmişse de, bu yapılmamıştır. “Benzer hatalar, bir yıl farkla yani 27 Şubat 1919 veya 28 Ocak 1920 tarihli olarak daha birçok Ermeni yazar tarafından tekrarlanmıştır. “…Yukarıda zikrettiğimiz Guergian’dan sonra yine bir Ermeni yazar, James Tashjian da, yazdığı makalesinde ‘Nemrud Mustafa’ ile Mustafa Kemal Atatürk’ün Ermeni yazarlarınca karıştırıldığını ve bu hata üzerinde ısrar edildiğini belirtmiştir. Yine New York’ta oturan bir Amerikalı Papaz da 1967’de Beyrut’ta yayınlanmış olan Massis haftalığında bu yanlışı düzeltici bir makale yayınlamıştır.” [26] İddia edilen İstanbul’daki mahkeme şahitliğini çürüten önemli bir diğer nokta ise, Mustafa Kemal Atatürk’ün, 27 Ocak 1920’de Ankara’da olmasıdır. Yani teknik açıdan dahi Mustafa Kemal’in İstanbul’da bu mahkemede ifade vermesi imkansızdır. [27]

Mustafa Kemal’e atfedilen diğer bir iddia ise 1926 yılında Los Angeles Examiner gazetesine verdiği demeçtir. Bu konu Ermeniler tarafından değişik yerlerde, sayınlarında tekrarlanmış, hatta Ermeni lobisi tarafından ABD Kongresine taşınmış ve bir propaganda aracı olarak kullanılmıştır. Örneğin 1985 yılında ABD Temsilciler Meclisi’ndeki konuşmasında T. M. Ü. Lehman, Atatürk’ün soykırımın meydana geldiğini kabul ettiğini, hatta diğer Türklerce de kabul edilmesi gerektiğini söylediğini belirtmiştir. [28] Benzer bir diğer konuşma ise ABD Senatosunda Senatör Levin tarafından 1994 yılında yapılmıştır. [29] Oysa adı geçen röportajın tamamıyla düzmece olduğu Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Türkkaya Ataöv tarafından hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde Another Falsification “Statement” (1926) Wrongly Attributed to M. Kemal Atatürk adlı eserde kanıtlanmıştır. Prof. Dr. Ataöv’ün eserinde belirttiği gibi, Atatürk böyle bir beyanatı vermemiştir.

Zira:

1. Atatürk’ün tüm söylev ve demeçleri birden fazla sayıdaki resmi ve yarı-resmi

statüdeki yayınlarca kayıt edilmiştir. Bunlar arasında adı geçen gazetedeki demeç bulunmamaktadır.

2. Atatürk’ün demeç verdiği öne sürülen Hilderband adlı İsviçreli gazetecinin Türkiye’ye geldiğine dair bir kayıt olmadığı gibi, İsviçre resmi makamlarınca verilen belgelerde bu isimde birinin var olduğuna ilişkin herhangi bir ize rastlanmamıştır.

3. Atatürk’ün başka yabancı basın kuruluşlarına verdiği demeçler yukarıda anılan gazetenin iddia ettiklerinin tam tersi bilgiler içermektedir.

4. Adı geçen yayın bahse konu olan olayla ilgili olarak birçok kişi ve yer isimleriyle tarih hataları içermektedir. [30]”

Kararnameler ve Kanunlar

TBMM ve Türkiye Cümhuriyeti 1922-1940 yıllarında kanun ve kararnameler çıkardı .İlk kararname 27 Temuz 1922 tarihinde çıkarıldı ve bu karar 10 Nisan 1919 tarihinde asılan Kemal Beyin eşi ile 2 kızına hıdemat-ı vataniye tertibinden maaş bağlandı. İttihatçı liderlerin ülke dışında şehit edilmesi neticesinde 1 Ağustos 1922 tarihinde İTC-nin önde gelen liderlerinin tekrar yurda dönmelerine izin verilen kararname çıkarıldı[31]. Diğer önemli karar 13 Nisan 1924 tarihinde Meclisin kararı ile 81 kişiye vatani hizmet tertibinden maaş bağlayan “Müteaddit Zevata Hıdemat-ı Vataniye Tertibinden Maaş Tahsisi Hakkında” isimli 481 Numaralı karar çıkarıldı.[32]

Atatürk ve İnönü dönemlerinde 1915 tehcirinin ardından sahipsiz kalan ermeni mallarının ermeniler tarafından şehit edilen Türk yetkililerininin ailelerine verilmesi ve onlara maaş bağlanması.

Fotoğraflar: Murat Bardakçı “İttihadçının Sandığı”, Türkiye İş Bankası ve Kültür Yayınları, 2. Baskı: Ekim 2017, İstanbul, s.33-56

Kaynakça

[1] Bu konuda önemli kitablar: Hakkı Esat Uras, “Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi”, Mustafa Çalık, “Ermeni Soykırımı İddiaları / Yanlış Hesap Talat’dan Dönünce”, Yusuf Halaçoğlu, “Sürgünden Soykırıma Ermeni İddaları”, Yusuf Halaçoğlu , “Ermeni Tehciri”, İlker Başbuğ, “Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler” ve.s

[2] Murat Bardakçı “İttihadçının Sandığı”, Türkiye İş Bankası ve Kültür Yayınları, 1. Basım:Nisan 2014, İstanbul, s.7

[3] “Hakimiyeti Milliye”, 3 Şaban 1341, 21 Mart 1339- 1923 Çarşamba, 2. Sayfadaki “Bizi harbe sevkederlerse sakın telaş etmeyiniz” başlığının altında; aktaran: Murat Bardakçı “İttihadçının Sandığı”, Türkiye İş Bankası ve Kültür Yayınları, 1. Basım:Nisan 2014, İstanbul, s.7

[4] Volkan Martin, “Bir Osmanlı Kurumunun Adı ve Etkinliği Üzerine”, Uluslararası Avrasya Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl: 2, No: 5, Aralık 2011, sah: 22; aktaran: Murat Bardakçı “İttihadçının Sandığı”, Türkiye İş Bankası ve Kültür Yayınları, 1. Basım:Nisan 2014, İstanbul, s.8

[5] Murat Bardakçı “İttihadçının Sandığı”, Türkiye İş Bankası ve Kültür Yayınları, 1. Basım:Nisan 2014, İstanbul, s.7

[6] Hasan Babacan, “Mehmed Talat Paşa” , Altınpost Yayınları, Ankara, 1.basım:Kasım 2012, Ankara, s.232

[7] Şark bürosu hakkında: William Cleveland, “Batıya Karşı İslam Şekip Arslanın Mücadelesi”, Çev: Selahettin Ayaz, İstanbul, 1991, s.96; aktaran: Hasan Babacan, “Mehmed Talat Paşa” , Altınpost Yayınları, Ankara, 1.basım:Kasım 2012, Ankara, s.232/572 numaralı dipnot

[8] Bilal Şimşir, “Malta Sügünleri”, Bilgi yayınevi, 6. Basım, Aralık 2012, Ankara, sayfa.161 [Alanında en iyi eserdir]. Tam metin için Foreign Office Archives F. O. 371/4174/98910.

[9] Herbey Aurbert, “Talat Paşa”, Birikim, Çeviri: Bingöl Erdumlu, S.2, Nisan 1975, s.47;aktaran: Hasan Babacan, “Mehmed Talat Paşa” , Altınpost Yayınları, Ankara, 1.basım:Kasım 2012, Ankara, s.241/591 numaralı dipnot

[10] Talat Paşa Cinayeti hakkında: Yayınlayan Doğu Perinçek, “Talat Paşa Cinayet Davası Tutanaklar”, Kaynak yayınları, 1.Basım: Mayıs 2008, İstanbul, çeviren: Işık Soner

[11] F. O. 371/6498/E. 3461 – Kilrnamock’tan Curzon’a. Yazı. Berlin, 16.3.1921 No. 434 ;aktaran: Bilal Şimşir, “Malta Sügünleri”, Bilgi yayınevi, 6. Basım, Aralık 2012, Ankara, sayfa.162

[12 ]F. O. 371/4172/12905 – Calthorpe’tan F. 0.’e yazı. İstanbul, 7.1.1919, No. 34/1335;aktaran: Bilal Şimşir, “Malta Sügünleri”, Bilgi yayınevi, 6. Basım, Aralık 2012, Ankara, sayfa.52

[13] F. O. 371/4172/13592 • Calthorpe’tan Balfour’a. özel yazı. İstanbul, 10.1 .1919.;aktaran: Bilal Şimşir, “Malta Sügünleri”, Bilgi yayınevi, 6. Basım, Aralık 2012, Ankara, sayfa.53

[14] ibld •• İngiltere Dışişlerinin 25.1.1919 günlü yorumu ;aktaran: Bilal Şimşir, “Malta Sügünleri”, Bilgi yayınevi, 6. Basım, Aralık 2012, Ankara, sayfa.53

[15]F. O. 371/4172/14375 – Calthorpe’tan Foreign Office’e. Şifre tel. İstanbul, 22.1.1919, No. 158;aktaran: Bilal Şimşir, “Malta Sügünleri”, Bilgi yayınevi, 6. Basım, Aralık 2012, Ankara, sayfa.54

[16] F. O. 371/4172/23004 – Calthorpe’tan Foreign Office’e. Şifre tel. 9.2.1919, No. 289. aktaran: Bilal Şimşir, “Malta Sügünleri”, Bilgi yayınevi, 6. Basım, Aralık 2012, Ankara, sayfa.71

[17] Bilal N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde Atatürk, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1973, s. 3 – 4 ;aktaran: Bilal Şimşir, “Malta Sügünleri”, Bilgi yayınevi, 6. Basım, Aralık 2012, Ankara, sayfa.54

[18] Mücellitoğlu Ali ÇANKAYA, Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, Ankara, 1%8, cilt III, s. 1 156 – 1 171 ;aktaran: Bilal Şimşir, “Malta Sügünleri”, Bilgi yayınevi, 6. Basım, Aralık 2012, Ankara, sayfa.101

[19] F. O. 371/4173/72536 – Yüzbaşı La Fontain’den İstihbarat Merkezi’nde Yüzbaşı Hoyland’a rapor. Kadıköy (İstanbuI}, 12.4.1919, No. 59 ;aktaran: Bilal Şimşir, “Malta Sügünleri”, Bilgi yayınevi, 6. Basım, Aralık 2012, Ankara, sayfa.104

[20] F. O. 371/4173/61 185 – Foreign Office’in 22.4.1919 günlü notu aktaran: Bilal Şimşir, “Malta Sügünleri”, Bilgi yayınevi, 6. Basım, Aralık 2012, Ankara, sayfa.105

[21] Dr. Şenol Kantarcı, “Ermenilerce Atatürk’e Atfedilen Sözler ve Divan-ı Harbi Örfi ile Ermeni Teröristleri Tarafından Şehit Edilenlere Atatürk’ün Gösterdiği İlgi” link: http://haypedia.com/makale/Osmanl%C4%B1%20Tarihi/fadceb44-8fd0-4dac-9498-197035c3c197.pdf ; Mehmet Saray, “ Atatürkün Qonuşma Ve Yazışmalarında Ermeni Sorunu” link: https://turuz.com/book/title/Ataturkun+Qonushma+Ve+Yazishmalarinda+Ermeni+Sorunu-Mehmed+Saray-2010-135s

[22] Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Ankara, 1990, s. 154- 155; aktaran: Dr. Şenol Kantarcı, “Ermenilerce Atatürk’e Atfedilen Sözler ve Divan-ı Harbi Örfi ile Ermeni Teröristleri Tarafından Şehit Edilenlere Atatürk’ün Gösterdiği İlgi”

[23] Paul du Véou, Lé Désastre d’ Alexandrette 1934-1938, Paris, 1938, s. 121-122. ; aktaran: Dr. Şenol Kantarcı, “Ermenilerce Atatürk’e Atfedilen Sözler ve Divan-ı Harbi Örfi ile Ermeni Teröristleri Tarafından Şehit Edilenlere Atatürk’ün Gösterdiği İlgi”

[24] Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 …, s. 155-156. ; aktaran: Dr. Şenol Kantarcı, “Ermenilerce Atatürk’e Atfedilen Sözler ve Divan-ı Harbi Örfi ile Ermeni Teröristleri Tarafından Şehit Edilenlere Atatürk’ün Gösterdiği İlgi”

[25] “Nemrud” lakaplı bu kişinin bir diğer lakabı da “Kürd Mustafa Paşa”dır. Osman Selim Kocahanoğlu, “İttihat-Terakki’nin Sorgulanması ve Yargılanması” İstanbul, 1998, s. 41; Altan Deliorman, “Türklere Karşı Ermeni Komitecileri” , İstanbul, 1973, s. 229. ; aktaran: Dr. Şenol Kantarcı, “Ermenilerce Atatürk’e Atfedilen Sözler ve Divan-ı Harbi Örfi ile Ermeni Teröristleri Tarafından Şehit Edilenlere Atatürk’ün Gösterdiği İlgi”

[26] Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 …, s. 155-156. ; aktaran: Dr. Şenol Kantarcı, “Ermenilerce Atatürk’e Atfedilen Sözler ve Divan-ı Harbi Örfi ile Ermeni Teröristleri Tarafından Şehit Edilenlere Atatürk’ün Gösterdiği İlgi”

[27] Gotthard Jaeschke, “Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri”, Çev. Cemal Köprülü, Ankara, 1986, ss. 148-156. ; aktaran: Dr. Şenol Kantarcı, “Ermenilerce Atatürk’e Atfedilen Sözler ve Divan-ı Harbi Örfi ile Ermeni Teröristleri Tarafından Şehit Edilenlere Atatürk’ün Gösterdiği İlgi”

[28] U. S. Congressional Record, December 12, 1985. ; aktaran: Dr. Şenol Kantarcı, “Ermenilerce Atatürk’e Atfedilen Sözler ve Divan-ı Harbi Örfi ile Ermeni Teröristleri Tarafından Şehit Edilenlere Atatürk’ün Gösterdiği İlgi”

[29] U. S. Congressional Record, April 19, 1994, s. S4461. ; aktaran: Dr. Şenol Kantarcı, “Ermenilerce Atatürk’e Atfedilen Sözler ve Divan-ı Harbi Örfi ile Ermeni Teröristleri Tarafından Şehit Edilenlere Atatürk’ün Gösterdiği İlgi”

[30] Türkkaya Ataöv, Another Falsification “Statement” (1926) Wrongly Attributed to M. Kemal Atatürk, Ankara, 1988, ss. 3-17; aktaran: Dr. Şenol Kantarcı, “Ermenilerce Atatürk’e Atfedilen Sözler ve Divan-ı Harbi Örfi ile Ermeni Teröristleri Tarafından Şehit Edilenlere Atatürk’ün Gösterdiği İlgi”

[31]1726 numaralı kararname. BCA, Fon Kodu: 30..18.1.1, Yer No: 5.23..2; aktaran: Murat Bardakçı “İttihadçının Sandığı”, Türkiye İş Bankası ve Kültür Yayınları, 1. Basım:Nisan 2014, İstanbul, s.28

[32] TBMM Zabıt Ceridesi, Cild: 8, 658, 675-676, 720-721; aktaran: Murat Bardakçı “İttihadçının Sandığı”, Türkiye İş Bankası ve Kültür Yayınları, 1. Basım:Nisan 2014, İstanbul, s.28-29

Yorum gönder

Okumamış olabilirsin :)