Enver Paşa, II. Abdülhamid için pişman oldu mu?

Enver Paşa II. Abdülhamid için pişman oldu mu?

Bir kesimin yıllardır kullandığı ifadelerden biri “İttihat ve Terakki liderlerinden Enver Paşa’nın Sultan II Abdülhamid için pişman olmuştur.” Çoğu kişinin böyle bir cümlenin nerede geçtiğine dair hiç bir fikri yoktur. Lakin, maalesef bu fikir gerçekmiş gibi söylüyorlar. “Paşa’m bütün ef’alimin (fiilerimin) hesabını vermeye hazırım. Biz Turan yapmak istedik, viran olduk. Bizim asıl mes’uliyetimiz, Sultan Hamid’i anlamamak ve Siyonizme alet olmamızdır. Acıdır, fakat hakikat bu.” [1]Bu cümlenin Enver Paşa’nın İstanbul’dan ayrılmadan önce Mersinli Cemil Paşa’ya söylediği iddia olunur. Böyle bir cümlenin arşiv belgelerinde herhangi birinde rastlanılmamışdır. Garip olanda şudur ki, yukarıdakı cümleyi başka-başka versiyonlarda hem arama motorlarında, hem de “tarih kitablarında” Enver Paşa’nın “Pişmanlık itirafı” adı altında paylaşıyorlar. Bazıları hatta bu itirafın Talat Paşa’ya ettiğini iddia ediyor. Daha bu andan artık büyük bir çelişki ile karşılaşıyoruz. Yukarıdakı iddia olunan cümleyi Mustafa Armağan da kendi kitabında Vehbi Vakkasoğlunu referans alarak yazmışdır.[2] Vehbi Vakkasoğlu ise bir kaynak göstermemişdir. Yukarıdaki iddia edilen cümlenin esas kaynağı “Abdülhamid ve Siyonizm” isimli yazının sahibi ve Enver Paşa’nın Mersinli Cemal Paşa’ya itiraf ederken yanında olduğunu iddia eden Cemal Paşa’nın yaveri Cevat Rifat Atilhan’dır.[3] Lakin, Ümit Doğanın kaydettiği gibi, hiç bir dönem kaynağında iddia edilen konuşmanın olduğunu destekleyen bir belge yoktur.

Yukarıda iddia edilen cümleye benzer bir ifade ise şöyledir: “ Başta Enver Paşa, şu sözleriyle gittikleri yolun ne kadar yanlış bulunduğunu sonradan ifade etmişti:

Davamızı muvaffakiyetle neticelendirmek için önümüzde hiçbir mani yoktu. Kazanmamıza ramak kalmıştı. Eğer Birinci Cihan Harbi’nde muvaffak olsaydık, büyük Turan İmparatorluğu kurulmuş, Rus Çarlığı çökmüş olacaktı. Ne çare ki, talih yüzümüze gülmedi, viran olduk.” [4] Burada ise görüldüğü gibi herhangi bir Abdülhamit pişmanlığı değil, savaşı kaybetme hüznü vardır ki, aslında bu da tam doğru hadise olamaz. Her ne kadar İttihat ve Terakki içerisinde TURAN İmparatorluğu ülküsü olsa da, Birinci Cihan Savaşı bir Vatan müdaffası idi. Cihan Savaşına Osmanlı mecburen katılmışdır.

10 Şubat 1918 tarihinde Sultan II Abdülhamid’in vefatı üzerine ailesi onun Fatih Türbesine defn olunmasını istemişse de, Enver Paşa fatih Türbesine kimsenin defninin caiz olmayacağını söylemiş ve izin verilmemişdir.[5] Aslında bu bilgi bile Enver Paşa’nın II Abdülhamit vefatı sonrası ağladığı ve ya pişman olduğu iddiasını yalanlıyor. Yukarıdakı iddia edilen pişmanlık cümlenin yalan olduğunu İttihad ve Terakki konusunda önemli kişilerden olan Murat Bardakçı da canlı yayımda ifade etmişdir.[6]

Bu iddianı kullananların tam maksatı İttihatçıların bir hissesinin mason olması ve siyonizmle iş birliği içerisinde olup Abdülhamit’i indirmek ile alakalandırmaktır. İlk önce şu bilinsin ki, İttihat ve Terakki’nin çok az bir hissesi masondur. Bunun da esas sebebi Abdülhamit baskısından kurtulup rahat toplantı yapmak idi. Bu konuda bazı şahıslar belgesiz kitablar yazsa da, alanında ciddi eserler de vardır. [7] Bu konuda gelecekte yazı yazılacağı için şimdilik o konuya dokunulmayacak. Sadece Orhan Koloğlu’dan bir alıntı yaparak geçelim: ” 1903 yılında, İttihat ve Terakki’nin en önemli yöneticilerinden Talat, Fazlı Necip ve Midhat Şükrü’nün Selanik’teki İtalyan obediyanslı Macedonia Risorta Locası’na üye oldukları biliniyor. Locaya, kapitülasyon kuralları gereğince Osmanlı polisi asla müdahele edemiyor, ne türlü faaliyet gösterdiklerini de inceleyemiyordu. Ayrıca rejimin bahsettiğimiz hoşgörüsü sebebiyle güvenilir kurumlar olarak kabul ediyorlardı. Mason locaları hakkında curnallere rastlanmaması dikkati çeker. Mason örgütünü tercih ederken İtalyan bağlı olanı tercih etmelerinde, İngiliz ya da Fransız yapısına sahip olanların üye yaptıkları yerlileri kendi milli politikaları güdümüne sokmayı yeğlemelerinin fark edildiği anlaşılıyor. İtalyanlarınkinde ise, bu iki ülkenin sömürgeci anlayışından farklı olarak kendi toplumlarının devrimci Carbonari anlayışının hâkim olmasının etkili olduğunu pek çok araştırmacı belirtmiştir. Locanın başında İtalyan uyruklu ama Selanik’te hukuk sorunlarıyla ilgili bürosu da bulunan Emanuel Carasso’nun bulunmasının dokunulmazlık güvencesini oluşturduğu fark edilir. Yıllar ilerledikçe Macedonia Risorta’daki Türk kökenli üye sayısı çok az artar ama daha önemlisi, İtalyan kökenli üyelerin topluca istifa edip yeni kurulan bir diğer locaya Veritas’a geçmeleridir. Bu da kanıtlıyor ki, artık M.Risorta binası mason törenleri için değil, İttihat ve Terakki’nin gizli toplantıları için kullanılmaktaydı. Esasen bu toplantılara katılanlar arasında Enver- sonranın Harbiye Nazırı- gibi mason olmayanlar da vardı. Yemin töreni de masonluğun asla onaylamayacağı tabanca üzerine yapılıyordu. [8]

Şimdi ise Enver ve Talat Paşa’ların Abdülhamit ile ilgili düşüncelerine bakalım.

Enver Paşa:

“… Bu sırada, hakikaten idare-i zalimenin tesirini bütün milletin anlamaya başlamış olduğunu hissettim. Ve bundan sonra idare-i zalime-i Hamidi’ye kar.; zihnimde has;l olan intibah, derece-I kemale gelmişti. Bu hain herif, istese, bir anda her şeyi yapar; memleketi bahtiyar eder; etrafındaki alçakları dağıtır; hem memleket, millet bahtiyar olur, hem kendisi, diyordum. Fakat bu adamın senelerden beri kan içmeye alışmış olduğunu ve insanın itiyadından vaz geçemeyeceğini düşündükçe, şahsına karşı fevkalede bir adavet ve herhalde bunuyn vücudunun ortadan kalkmasının en selim bir çare olacağını düşünüyordum.”[9]

Talat Paşa:

“İhtilâl, hükümet şeklindeki değişiklik, memleket içinde bir çok mücadelelere ve karışıklıklara yol açmıştı; geçici bir zayıflık baş göstermişti. Abdülhamid’in keyfi idaresi merkezde ve illerde özel bir zümre yetiştirmişti. Bunlar geniş mikyasta kendi menfaatlerini temine çalışıyor, bu esnada da zavallı halk tamamıyla eziliyordu. Bu zümreyi ortak çıkarları birbirine bağlıyordu. Hükümet merkezinde nazırlar ve saray mensupları İstanbul’daki omuzdaşlarıyla nasıl sıkı sıkıya birleşmiş ve karşılıklı olarak birbirlerine yardım etmekte idiyseler, illerdeki zenginler ve eşraf da nazırlar ve saray mensuplarıyla sıkı ilişkide olup halkı istismar etmeyi sürdürüyorlardı. Bu zümrenin bir bölümü de çeşitli azınlıklardandı. Yunanlılar, Bulgarlar, Sırplar, Ermeniler, Araplar, Kürtler ve Arnavutlar, Türkiye’yi çöküşe ve ölüme sürüklemekte olan Abdülhamit hükümetinden iki türlü menfaat teminine çalışıyorlardı.

Bir taraftan Yunanlılar bu hükümetin sürmesinin devletin muhakkak olarak çökmesiyle neticeleneceğini anlıyor ve kendilerini de, özellikle Rumeli’de, onun mirasçısı olarak görüyorlardı. Öte yandan da Patrikhane’nin elde ettiği imtiyazlar ve askeri hizmetten bağışlıklıkları sayesinde manevi bir bağımsızlık da kazanmışlardı. Büyük ölçüde rakipsiz olarak ticaret yapabiliyor ve böylelikle de büyük sağlayabiliyorlardı. Bulgarlarla Ermeniler bir Avrupa müdahalesiyle kendi bağımsızlıklarını sağlamak için Abdülhamid’in keyfi idaresini ileri sürüyorlardı. Kürtlerle Arnavutlar ise, sarayın korunmasına sığınmışlar; hükümet yüküne katılmaksızın büyük çıkarlar elde ediyorlardı.

Araplara gelince, bunlar, kendi çıkarlarını içlerinden Hıristiyan ve Müslüman olanların büyük mevkilere geçmelerinde ve birçok özel imtiyazlar elde etmelerinde görüyorlardı. Böylelikle çıkar sağlamaya çalışan Arnavut, Kürt ve Araplar da yukarıda sözünü etdiğim zümredendi. Hıristiyan halkının sefaleti, Müslümanlarınkinden farksızdı.” [10]

Bundan başka, Enver Paşa savaşdan sonra bile Abdülhamid karşıtlığı var idi. Buna kanıt olarak bir nümune yeterlidir.

Murat Bardakçı, “Enver” kitabından alıntı[11]: “26 Ağustos 1921’de Moskova’dan Merkez-i Umumisi adında Ali ismi ile imzalayarak Halil Paşa’ya gönderdiği ve tamim olduğunu söylediği yazısında “Abdülhamid’in istibdadını yıkıp memlekette ilk inkılabı yapmış olan, … cemiyet hayatında şeref dolu bir maziye fırkanın başka isimler altında görünmekten ise meydana çıkması gerektiğini” söylüyor; “… kongre yetkisine sahip Merkez-i Umumi’nin, teşkilatın İttihad ve Terakki ismini kullanmasını uygun gördüğünü”anlatıyordu.” [12]

Sonuç.

Toplumda bazı kesim tarafından maksatlı kullanılan “İttihatçılar Abdülhamid için pişman oldular” cümlesi gördüğümüz gibi içi boş bir yalandır. İttihatçılar hiç bir zaman Abdülhamid için pişman olmamıştılar. Yeni yazılarımızda görüşmek üzere.

Kaynakça

[1] Vehbi Vakkasoğlu, “31 Mart Oyunu”, Köprü, Sayı: 61, Nisan 1982, s.25; aktaran: Ümit Doğan, “Derin Sultan Abdülhamid”, Kripto Basım Yayınevi, 2. Baskı, Ankara, Mayıs 2019, s.353

[2] Mustafa Armağan, “Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı”, İstanbul 2006, s.288; aktaran: Ümit Doğan, “Derin Sultan Abdülhamid”, Kripto Basım Yayınevi, 2. Baskı, Ankara, Mayıs 2019, s.353

[3] Cevat Rifat Atilhan, “Abdülhamid ve Siyonizm”, Sebilürreşad, Kasım 1948, s.333

[4] Samih Nafiz Tansu, “İki Devrin Perde Arkası”, İlgi Kültür Sanat Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, Kasım 2016, s.88-89

[5] Ali Fuat Türkgeldi, “Görüp İşittiklerim”, Türk Tarih Kurumu, 5. Baskı, yıl 2010, s.128-129

[6] Tarihin Arka Odası – Basmacılar ve Enver Paşa / 20 Nisan 2013

[7] Orhan Koloğlu, “İttihatçılar ve Masonlar”, Pozitif Yayınları, Ocak 2012; İsmail Küçükkılınç “Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık”, Ötüken Yayınları, mart-2016 s. 94-117; Paul Dumont, “Osmanlıcılık, Ulusçu Akımlar ve Masonluk” çev. Ali Berktay. Ayrıca, Erol Şadi Erdinç, Murat Bardakçı, Vahdettin Engin, Erhan Afyoncu ve.s konu ile ilgilenenler İttihatçıların saklanmak için mason localarını kullandığını vurgulamıştırlar.

[8] Orhan Koloğlu, “Curnalcilikten Teşkilatı Mahsusaya”, Kırmızı Kedi Yayınları, Nisan 2016, 2. Basım, istanbul s.55-56

[9] “Enver Paşa’nın Anıları”, yay. Halil Erdoğan Cengiz, Türkiye İş Bankası Yayınları, Mart 2017, İstanbul, 9. basım s.13

[10] “Talat Paşa’nın Anıları”, yay. Alpay Kabacalı, Türkiye İş Bankası Yayınları, Temuz 2019, İstanbul, 12. Basım, s.16-17

[11] Murat Bardakçı, “Enver”, 1. Basım, İstanbul, Türkiye İş Bankası Yayınları 2015, s.280

[12]General Sami Sabit Karaman, “İstiklal Mücadelesi ve Enver Paşa. Trabzon ve Kars Hatıraları 1921-1922)”, İstanbul, s.142-143; aktaran: Murat Bardakçı, “Enver”, 1. Basım, İstanbul,Türkiye İş Bankası Yayınları 2015, s.280

Yorum gönder

Okumamış olabilirsin :)