Bizim Talat’ın Mehmet Talat Paşa’nın Hayatı Bölüm 1

Talat Paşa Tevfik Çavdar’a göre 1876 ( Tevfik Çavdar Talat Paşa s. 21) , Hasan Babacan’a göre ise 1874 yılında Edirne Kırcaali’nde dünyaya gelmiştir.( Hasan Babacan Mehmet Talat Paşa s.38). 9 Aralık 1917 yılında dönemin Alman Büyükelçisi Bernstroff ondan şöyle bahsediyordu:
”Talat Paşa bir Orta doğuluda hiç bir şekilde görülmeyecek özelliklere sahiptir. Her şeyden önce o dürüst ve çalışkan birisidir. Ayrıca o kendi çıkarını düşünmeyen bir vatanseverdir”( Mustafa Çolak Talat Paşa s.24-25)
Bernstroff’tan evvel Almanya İstanbul Büyükelçiliğini yürüten ve daha sonra Alman Dışişleri Bakanlığı görevini de üstlenecek olan Kühlman ise Talat Paşa’yı şöyle betimler:
” Talat , geniş omuzlu , iri yapılı , etkileyici gözleri olan ve sakin görünüşlü bir adamdı. Ayrıca inanılmaz bir irade gücü vardı. Kati yürekli ve zorba olması gerektiği zamanlarda bunu rahatlıkla ve gizleyerek yapardı (…) Talat önemli kişilerin sahip olduğu özelliklere sahip bir devlet adamıydı… Onun en önemli özelliği bir problemi hemen anlama ve karışık problemleri akılcı bir yolla, hızlıca basit bir forma sokma yeteneğine sahip olmasıydı. Dolayısıyla Talat’ta, Ortadoğu’daki diğer yüksek rütbeli memurlarda az bulunan bazı özellikler vardır; inanılmaz bir espri anlayışı , bazen kendisini bile ironi konusu yapmaktan çekinmemesi, geçmişte zorlukları ve Sadrazamlığa uzanan yoldaki olumsuzlukları unutmak yerine onları espri konusu yaparak hatırlayabilmesi gibi. Bir Orta doğulu ne denli tam dürüst ve güvenilir olursa , Talat bu özelliğe o denli sahipti. “ ( Mustafa Çolak a.g.e s. 26-27)
Kendi deyişiyle “ 1914 yılında İstanbul’a gönderilen ilk Almanlardan biri “ olan Stern- Rubarth “Talat’ın Hatırlattıkları” başlıklı muhtemelen 16 Mayıs 1921’de Berliner Tageblat’da yayınlanan makalesinde Talat Paşa’yı :“ İri cüsseli , esmer tenli, boğa enseli , fırıl fırıl siyah gözlü “olarak tasvir eder. Brest- Litovsk görüşmelerinde Talat Paşa’yı yakından tanımaya fırsat bulan Lersner’in Türkische Post gazetesinde yayınlanan makalesinde Talat Paşa kendine şu cümlelerle yer bulmuştu:
“Talat Paşa İttihat ve Terakkinin en ateşli lideriydi. Enerji doluydu. Hem ruhen hem de bedenen güçlü bir kişilikti. Cesur ve neşeliydi. Onun içten gülmesi yanındakileri rahatlatıyordu. Zorluk tanımıyordu. Lügatinde zor diye bir kelime yoktu. Her an sorun çözmeye hazırdı. Sorunun temelini hemen görür ve isabetli teşhis koyardı. İnsan onun yanında hiç sıkılmazdı. Her zaman hararetle anlattığı ilginç düşünceleri mevcuttu. Resmi toplantılarda heyecanla dinler , düşünür , bir kaç soru sorar ve sonra açık bir şekilde kendi kararını söylerdi. Onunla konuşurken meseleyi iyi aktarmak ve ondan ne istediğini iyi ortaya koymak gerekir, yoksa hemen sıkılırdı.”( Türkische Post Nr. 48 , 26.2.1943)
Babası Kırcaali’nin Çepelce köyünden Ahmet Vasıf Efendi, annesi de Kayseri Dedeler köyünden buraya göçmüş Pomak ve Türk soylu bir aileye mensup Hürmüz Hanım’dır. İlk eğitimini Vize’de gördükten sonra Edirne Askerî Rüşdiyesi’ni bitirdi.Babasının ölümü üzerine annesi ve iki kız kardeşinin sorumluluğunu erken yaşta üstüne almak zorunda kaldı ve İdadiye devam edemedi.1898 -1908 ( bazı kaynaklar 1907 diye belirtir) Posta Katipliği yaptı. Dönemin en önemli iletişim aracı olan telgrafın yönlendirilmesinde önemli bir görev yürütmesi ona İkinci Meşrutiyet’e giden yolda çok yardımcı olmuş ve mühim bir eşik atlatmıştır.
Memurluğunun ilk yıllarında Alyans İsraelité adlı Musevi okuluna Fransızca öğrenmek maksadıyla başvurmuş bir süre sonra aynı okulda Türkçe öğretmenliği de yapmıştır. Aynı zamanda Rumca konuşabildiği de bilinmektedir. Muhalifliğini faaliyete dökmeye de bu yıllarda başlamıştır. 1896 yılında yurt dışında bulunan örgütlenmelerle iletişime geçtiği , yasaklı yayın bulundurduğu gerekçeleriyle bir takım arkadaşlarıyla beraber 3 yıl hapis cezası almış fakat 1,5 yılın ardından çıkan aftan yararlanarak özgürlüğüne kavuşmuştur. Fakat bundan sonra ki yaşamında Edirne’den sürgün edilmiş Selanik’e yerleşmiştir. Mahkumiyetinden sonraki yıllarda nispeten daha sakin yaşamış ve ağır darbe yiyen muhalif hareketini yeniden canlandırmaya çalışmıştır.
1899’da Selânik Vilâyeti Posta ve Telgraf İdaresi’nde kâtip, 1903’te başkâtip oldu. ( TDV İslam Ansiklopedisi Talat Paşa ). 1903 yılında ise Risorta Mason Locasına üye oldu. Bundan amacı devletin Mason Localarında herhangi bir tutuklama veya benzeri bir harekatta bulunamayacağını bilmesiydi. Tekrar muhalif icraatlerde bulunurken aynı akıbeti paylaşması söz konusu olursa tekrar hapis cezasını ve yeni oluşumlarında baltalanmasını istememekteydi. Talat Paşa’ya en çok yöneltilen “eleştirilerden” biri de Mason Locasına üye olmasıdır. Ne yazık ki halkımız Talat Paşa’nın asli amacını sezememektedir. Mason Locaları Talat Paşa için bir amaç değil bir araçtır. Ayrıca halkımızın kavrayamadığı bir diğer husus her mason üyesinin vatan haini olmadığı gerçeğidir. Cihan Harbinde Türk saflarında savaşıp şehit olan aynı zamanda 33.dereceden mason olan şahsiyetler dahi mevcuttur.
Talat Bey 18 Eylül 1906 yılında bir takım arkadaşıyla beraber Osmanlı Hürriyet Cemiyetinin temellerini atar. Cemiyet daha sonra yurtdışında bulunan Ahmet Rıza önderliğindeki İttihat Terakki Cemiyeti ile aynı çatı altında birleşip İttihat ve Terakki Cemiyeti adını alacaktır. Bir süre sonra görevinden de azledilince tüm vaktini Cemiyet’e adamış onun iyiliği için çalışmıştır. Görevinden azledildiğini içeren emir aynı zamanda O’nun Anadolu’ya sürgününü de içeriyordu , Talat Bey bu tehlikeyi uzun zamandır teşkiline çalıştığı Cemiyette ki nüfusunu kullanarak savuşturmayı başarmıştı. ( Hüseyin Cahit Yalçın Talat Paşa s. 102). Anılan tarihten 1908’e kadar geçen süreçte her biri ayrı makaleler , eserler altında incelenebilecek mücadelelerden sonra İkinci Meşrutiyet ilan edilir. Talat Bey bilhassa tüm Cemiyet bu olayda başrolü oynar. Talat Bey 1908 seçimlerinde Edirne mebusu olarak Meclis-i Meb‘ûsan’a girdi ve birinci reis vekilliğine getirildi. Meşrutiyetten aylar sonra ilk Meclis-i Mebusan toplandığı zamanlarda Talat Bey İstanbul için tamamen meçhul bir şahıstı. Hakkında pek bir şey bilinmiyordu ve kurucusu olduğu İTC İkinci Meşrutiyet’i tetiklemesine rağmen o hala gölgeler arasında kalabiliyordu. Hüseyin Cahit Yalçın o günlere dair bir hatırasını şöyle aktarır:
“ İlk meclis reisleri intihap edileceği gün , Cavit bana : Talat’a rey ver , diyordu. Kim Talat dedim ; Bizim Talat cevabını verdi. İşte bu “ Bizim Talat “ yavaş yavaş , sırf kendi halis ve samimi hizmetleri , yararlılıkları sayesinde hepimizin Talat’ı oldu , memleketin Talat’ı oldu , vatanın Talat’ı oldu. “. ( Hüseyin Cahit Yalçın Talat Paşa s. 77).
1909’da İngiltere’ye gönderilen parlamento heyetine başkanlık etti. Talat Bey ilerleyen günlerde hızlıca sivrilmiş ve 8 Ağustos 1909 yılında Hüseyin Hilmi Paşa kabinesinde Dahiliye Nazırlığı görevine getirilmiştir.( Mustafa Çolak Talat Paşa s. 44). .Yalçın’a göre bahsolunan günler İmparatorluğun en karmaşık günlerine denk geliyordu. Rumların Megalo İdea peşinde koştuğu, Meclis-i Mebusan ve kamuoyunda şiddetli muhalefetler sergileniyordu. Halkta Talat Beyi tasvip etmemiş “telgraf çavuşluğundan “ “ dahiliye nazırı” olmasını protesto etmişti. Tüm bu negatif ortama bir de Cemiyet içinde ki çatlak sesler eklenince iç muhalefet Talat Bey üzerinden Cemiyetin hırpalandığını öne sürerek O’nun görevinden istifasını talep etmişti- ( Hüseyin Cahit Yalçın Tanıdıklarım s.229-230) Talat Bey ilk nazırlık görevini yaklaşık 1.5 yılın ardından kendi rızasıyla 11 Şubat 1911 tarihinde bırakmıştır. ( Mustafa Çolak Talat Paşa s. 44). Sait Paşa kabinesiyle 4 Şubat 1912 tarihinde Posta ve Telgraf Nazırlığına getirildi. Sait Paşa kabinesinin Temmuz 1912’de fesh edilmesi sonucu bu görevi de sonlandı. Yeni kurulan hükümetin ilk işi mevcut İttihatçıları yakalamak , hapsetmek , azletmek oldu, İmparatorluğun Felâketi 1. Balkan Harbi tüm şiddetiyle sürerken dahi. Talat Bey gençliğinin , çocukluğunun geçtiği ata toprakları Selanik’in düştüğünün , Edirne’nin imkansızlıklar içinde dayandığını duyunca gönüllü asker olarak orduya katıldı lakin “muhalif propaganda” yaptığı gerekçesiyle- bu yargıyı destekleyen hiç bir akademik argüman yoktur- İstanbul’a döndürüldü.
.İttihatçıları sindirme politikasından Talat Paşa’da nasibini almıştı.Hüseyin Cahit Yalçın olayların bir numaralı şahidi olarak şöyle aktarıyordu:
“Polisin kendisini aradığı Arnavutköyü’nde bir yalıda saklı bulunduğu günlerden bir gün , kapı polis tarafından çalınınca , Talat , Mithat Şükrü Bey’le beraber arka kapıdan çıkarak dağ yolunu tuttular. Oradan, Beşiktaş yolu ile Beyoğlu’na çıktılar
O sırada Bulgar ordusu Çatalca önlerine gelmişti ve top sesleri İstanbul’dan duyuluyordu.
Talat Paşa , Mithat Şükrü Bey’e :
– Sen şu hale bak ki dedi , düşman İstanbul’a giriyor… Baştakiler düşmanla uğraşacak yerde bizimle uğraşıyorlar. Bıraksalar da herkes gibi biz de cephede üstümüze düşen hizmeti yapsak.( Hüseyin Cahit Yalçın Talat Paşa s. 106)
Farklı bir eserde ise şu ifadelere yer verecektir:
“” Bir akşam Tanin’de yazı odamın kapısı açıldı. Talat’ın arkasındaki asker esvabıyla içeri girdiğini gördüm. Halinde ilk defa olarak yorgunluk ve usanç eseri gözüme çarptı. Gördüğü perişanlık ve bozgunluk sahneleri onda derin bir yara açmıştı. Kurtulması için o kadar verdiği ve fedakarlık ettiği vatanın nihayet bir Bulgar Harbinde bu kadar utandırıcı bir şekilde hezimete uğraması onu kahrediyordu.(…) ( Hüseyin Cahit Yalçın Tanıdıklarım s.233)
Nitekim Talat Paşa ve arkadaşları Edirne’nin düşüşünün akabinde Hükümetin barış şartları dahilinde Edirne’nin de düşmana verildiğini iddia etmiş , askeriyenin dinamiklerini de kullanarak Bab-ı Ali hükümet binasına bir baskın düzenleme kararı almış , üstlerine düşeni yapmak için hükümetin onlara nefes aldırmasını beklemeyecek , kendi imkanlarıyla kendi şartlarını yaratmak için yola çıkmışlardır. Artık Bab-ı Ali binasının önünde bir dizi Cemiyet fedaisi ve önlerinde Enver Bey vardır. Cemiyet ondan muhtıra ve zor yoluyla alınanı tekrar geri almak için silaha başvurmak durumunda bırakılmıştır. Talat Paşa’nın hayatında da yeni bir dönem başlıyor “ Bizim Talat “ artık “ Milletin Talat’ı” oluyordu.
Yazan: Cengizhan Özdemir
Yorum gönder