Kara Vasıf
İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin istihbarat denildiğinde akla ilk gelen isimlerinden olan Kara Vasıf 1880 (Bazı kaynaklarda 1872) yılında Yemen’de doğmuştur. Osmanlı’nın klasik 1880’li jenerasyonu gibi onun da hayali şüphesiz ki dağılmakta olan imparatorluğu bir arada tutmaktı. Bu sebeple de kendisine meslek olarak jenerasyonun kaderi olan askerliği seçti.
Kara Vasıf 1903 yılında Mekteb-i Harbiye’den mezun olmuştur. Fakat ilerleyen yıllarda devletine olan hizmetini ordu veya kolordular yöneterek vermek yerine; istihbarat alanında vermiştir. Örneğin, Cihan Harbi yıllarında Kafkas Cephesi’nde Teşkilat-ı Mahsusa adına görev yapmıştır(1). Osmanlı’nın son dönemini ve cumhuriyetin gençlik yıllarında yaşamış olan Kara Vasıf’ın en faal ve göz önünde olduğu dönem 1919 ve 1920 yıllarıdır. Malûm olduğu üzere bu dönem Osmanlı Ordusu’nun yenildiği ve İstiklâl Harbi’nin başladığı yıla denk gelmektedir. Bu dönemde Kara Vasıf tarih sahnesinde “Karakol Cemiyeti” ile parlamıştır. Karakol Cemiyeti Talat Paşa tarafından geride kalan İttihatçıları İngilizlere av olmaktan kurtarmak ve onları bir arada tutmak amacıyla Kara Kemal ve Kara Vasıf’a kurdurulmuştur(2). Karakol ismi tahmin edilebileceği üzere Kemal ve Vasıf beylerin lakaplarından dolayı cemiyetin adı olarak seçilmiştir. Cemiyetin adına seçen ise Baha Sait Bey’dir(3). Karakol’un Kara Kemal ile birlikte lideri olan Kara Vasıf cemiyetin nizamnemesini de kaleme alan kişidir(4). Kara Vasıf yazdığı bu nizamnameden sonra Ağustos 1919’da bütün ordu birimlerine Karakol Cemiyeti’nin kurulduğunu ve cemiyetin kendi subaylarına, genelkurmay başkanına ve başkumandana sahip olduğu ihtivâ eden bir direktif göndermiştir(5).
Kara Vasıf’ın gönderdiği bu direktif Mustafa Kemal’in hiddetine sebep olmuş ve Gazi Paşa Vasıf ile karşılaştığında “Cemiyetin başkumandanının Enver olduğunu biliyorum” demiştir. Kara Vasıf ise “Talat Paşa’nın emri doğrultusunda başkumandanımız sizsizinidir” diye cevap vermiştir(6). Gazi Paşa’nın İttihatçı hüviyette olmasından mütevellit Karakol Cemiyetine sıcak bakmadığı ve Anadolu’nun mukadderatına karar verecek teşekkülün Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nden başkası olamayacağını Vasıf’a ilettiği hem Nutuk’ta hem de Hüsamettin Ertürk’ün anılarında geçmektedir.
İSTANBUL’DAN HAVADİSLER
Anadolu örgütlenmesinin Erzurum’dan Sivas’a kaydığı dönemde Kara Vasıf Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin İstanbul mümesilli olarak karşımıza çıkmaktadır. İstanbul’un puslu havasında kimi zaman esnafların, kimi zaman siyasilerin, kimi zaman da İtilaf güçlerinin yanında adamlarını konuşlandıran Kara Vasıf olanı biteni Sivas’a haber vermektedir. Kara Vasıf İstanbul’da istihbarat işlerini nasıl çevirdiğini şöyle anlatmaktadır:
“İstanbul’da birkaç gruptur; birbirlerini tanımazlar. Aralarında irtibat vardır. Fikirler toplanır. Gruplar ayrı ayrı temaslar yapar. Meselâ, hükümet teması, fırka teması ve ecnebiler teması yaparlar. Aldıkları malûmatları bırakırlar; muhtelif grupların birleşmesiyle idare olunur. İdare edenler ahlâklarına güvenilen adamlardır. Münevver tabakâtı açık bir şekilde sevk ederler. Ona göre fikirler verirler…”(7)
Temsil Heyeti toplantısında İstanbul’un durumundan bahsetmesi için dört gözle beklenen Kara Vasıf Sivas’a vardığında ahvâl hakkında uzunca konuşmalar yapmıştır. İstanbul’daki kargaşayı 31 Mart İsyanı sürecine benzeten Kara Vasıf şahıslar nezdinde de, muhattaplarını bilgilendirmiştir(8).
Kara Vasıf’ın aktardığına göre Anadolu ile arasında dostane ilişkiler kurmak isteyen Ali Rıza Paşa kabinesi dahi Damat Ferit Paşa ve adamlarının etkisi altındadır(9). Vasıf’ın dikkat çeken anekdotlarından birisi ise “Milli Şair” Mehmet Emin Yurdakul hakkındadır. Kara Vasıf, Mehmet Emin Bey’in Türklerin aleyhine; Ermenilerin lehine çalıştığını söylemektedir(10). Bunu doğrulayacak herhangi ikinci bir belge olmamakla beraber, İstanbul’da Kara Vasıf ve Mehmet Emin Yurdakul arasında bir anlaşmazlık veya tartışma vukû bulmuş olabileceği ihtimal dahilindedir. Bu anlaşmazlığın şahıslar bazında olabileceği gibi, Türk Ocağı – Karakol Cemiyeti arasındaki bir uyumsuzluktan dolayı da olabileceği akla gelebilir. Zira Karakolcular Mustafa Kemal ile dahi birçok kez ihtilafa düşmüşlerdir.
Aynı dönemde İstanbul’daki siyasi vaziyeti anlatan Kara Vasıf, İstanbul’daki havanın Amerikan Mandasına yönelik olduğunu söylemektedir. Buna zıt olarak, Hürriyet ve İtilaf Fırkası taraftarlarının dışında İngiliz himayesini kabul edenler neredeyse bulunmamaktadır. Vasıf’ın görüştüğü Osmanlı Paşaları, elitleri ve İtilafçı generaller dahi Osmanlı’nın kendisini toplayabilmesinin tek yolu olarak Amerikan Mandası’nı göstermektedir. İstanbul’daki bu ortam doğrudan Kara Vasıf’ın düşüncelerini etkilemiş olacak ki Sivas Kongresi’nde Amerikan Mandası’nın tek çıkar yol olduğunu söyleyen çoğunluktan olacaktır.
SİVAS KONGRESİ, AMERİKAN MANDASI VE KARA VASIF
Anadolu’da birbirinden kimi bağımsız, kimi ilintıili olan cemiyetlerin birleştirildiği ve merkeziyetçileştirildiği Sivas Kongresi Milli Mücadele tarihimizin dönüm noktalarındandır. Kongrede birçok konu tartışılmakla beraber en dikkat çeken hususların başında belki de Amerikan Mandası meselesi gelmektedir.
Balkan Harbi’nden beri bilfiil savaşın içinde olan halktaki yılgınlığın siyasilere yansımaması elbette ki mümkün değildir. Sınırların giderek daralması, düşmanın Anadolu içlerine kadar ilerlemeyi kafaya koyması, İstanbul’un İtilaf devletlerince kontrol altında tutulması, ekonomik-askeri yönden Anadolu’nun elinde yeterli malzeme olmaması ve en önemlisi dış siyasette hiçbir dayanak noktasının bulunmaması kurtarıcıya olan isteği doğurmuştur. Bu kurtarıcıda aranan özellik ise Anadolu halkını köleleştirme amacı gütmemesi ve sınırları olabildiğince Anadolu’ya uzak olmasıdır. Bu minvalde karşımıza tek seçenek olarak Amerika çıkmaktadır. İstanbul’daki havanın da bunu desteklemesi Amerikan Mandası seçeneğinin sesli şekilde Sivas Kongresi’nde de tartışılmasına sebep olmuştur.
Tarih ezberimizde “Amerikan Mandası” terimi neredeyse Halide Edip Adıvar ile özdeşleşse de Ahmet Rıza, Ahmet İzzet Paşa, Refet Bele, Bekir Sami ve İsmet İnönü gibi bilinen simâların Amerikan Mandası’nı destekledikleri pek zikredilmez(11). Bu manda meselesinde de Kara Vasıf çoğunluğa uymuş ve mandaya dair kendince kimi saptamalarda bulunmuştur.
İlk olarak “Manda” kelimesi yerine “Müzaharet” kelimesini kullanmıştır. Müzaheret kelime anlamı olarak “Yardım alma” anlamına gelmektedir. Kara Vasıf “Manda” kelimesinin çok da önemli olmadığını, ilk önce mandanın kabul edilmesi gerektiğini ve sonrasında ona istenilen şeklin verilebileceğini halisâne düşünceleri ile kürsüden aktarmıştır(12). Dönemin şartlarında haklı görülebilecek bir çıkış yapan Kara Vasıf Milli Mücadele’nin kazanılması durumunda dahi borçların ödenmesinin imkânsız olduğunu ve düşmanın cephanesine karşılık verecek herhangi bir gücün olmadığını savunmaktadır(13). “Manda” Kara Vasıf’a göre üç kola ayrılmaktadır(14):
Bunlardan ilki, ilkel kavimler ve sömürgeler için önerilen manda.
İkinci olarak, Cihan Harbi sonrası Ermenistan gibi yeni kurulan devletlere uygulanacak olan manda.
Üçüncü olarak ise, Cihan Harbi öncesi de var olup savaşta yenilen ülkelere uygulanacak olan manda.
Osmanlı, Vasıf’ın tasnifinde üçüncü seçenekte yer almaktadır. Tabiki, bu tasnif Amerika senatosu tarafından oluşturulmuş değildir. Bu tasnif yıllar süren savaşın, geri kalmışlığın ve diplomasideki yalnızlığın bir nesle yüklediği çaresizliğin sembolüdür. Kara Vasıf gibi vatanı için kelle koltukta gezen bir şahsın 1919-1920 sarmalındaki tutumu bugünün şartlarında elbette değerlendirilemez. Vasıf’ın tutumu Amerikan Mandası tartışmalarının geçtiği günler ile kıyaslanmalıdır. Bu kıyas yapıldığında görülecektir ki Sivas Kongresi’nde Amerikan Mandası isteyenlerin hazırladığı önergede toplamda 25 delegenin imzası bulunmaktadır ve kongrede toplamda 38 delege bulunmaktadır(15). Delege olmayıp Amerikan Mandası’nı kendilerine yakın gören münevverler ve paşalarda bu kıstasa koyulduğunda Kara Vasıf’ın görüşünün aslında bir dönemin genel görüşü olduğu açık şekilde ortaya çıkacaktır. Son olarak, unutulmamalıdır ki Kara Vasıf İstanbul tarafından hakkında idam kararı çıkarılan altı kişiden biridir. Bu altı kişinin ilki Mustafa Kemal, ikincisi de Kara Vasıf’tır(16).
İSTİKLÂL HARBİ SONRASI KARA VASIF
Meclis-i Mebusan’ın İngilizlerce basılıp kapatılmasından sonra Malta’ya Rauf Orbay ile birlikte sürgüne gönderilen Kara Vasıf esir mübadelesiyle birlikte Anadolu’ya dönebilmiştir. Malta dönüşü kendisine mecliste yer bulan Kara Vasıf Mustafa Kemal’e muhalif olan İkinci Grup’a dahil olmuştur. Bu grupta Gazi’yi kimi zaman tenkit eden Kara Vasıf sonraki mecliste kendisine yer bulamamıştır.
Kara Vasıf, Mustafa Kemal’e muhalefet amacı güden ve kuruluşunda İttihatçıların da rol aldığı Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nda genel sekreter olarak yer almıştır. Fırkada Mustafa Kemal’e olan tutumunu “Mustafa Kemal Paşa’yı istiyorsanız Halk Fırkasına gidiniz, Halife’yi istiyorsanız bizim Fırkamıza geliniz” diyerek(17) muhalefetini sürdüren Kara Vasıf, Şeyh Sait İsyanı sonrası fırkanın kapatılmasıyla aktif siyasi yaşamına son vermiştir.
1926 yılında Mustafa Kemal muhaliflerince yapılan İzmir Suikasti’nin başarısız olması akabinde İstiklâl Mahkemeleri kurulmuş ve İzmir Suikasti Davası’nda Kara Vasıf da sorgulanıp beraat etmiştir.
5 Aralık 1931’de istasyona gittiği sırada lokomotifin altına kalarak yaşamını yitiren Kara Vasıf çalkantılı yaşamını tarihseverlere aktaracak herhangi bir hatırat bırakmadan ansızın vefat etmiştir(18).
İLK DEFA YAYINLANAN TARİHİ BİR VESİKA
İttihatçı simaların en temel özelliklerinden birisi muhakak ki maddi durumlarının pek de parlak olmayışlarıdır. İmparatorluğun kaderini bir dönemliğine elinde tutmuş olan Enver Paşa’nın dağbaşında beş parasız bir şekilde Hakk’a yürümesi ve Talat Paşa’nın Berlin sokaklarında maddi olarak bitik durumda olması bunun en büyük örneklerindendir. Kara Vasıf’ın kaderi de bunlardan pek farklı değildir.
Kara Vasıf’ın vefatından birkaç yıl sonra çıkan “Soyadı Kanunu” ile kendisine “Karakol” soyadını seçen Vasıf’ın eşi Mediha Hanım (Karakol), Demokrat Parti’nin iktidara gelmesinden birkaç ay sonra durumunun pek iyi olmadığını içeren ve yardım talep eden mektubunu eski bir İttihatçı olan Celal Bayar’a göndermiştir. Celal Bayar ise Kara Vasıf’ın tarihi bir şahsiyet olduğunu ve ailesine gerekli yardımın yapılması gerektiğine yönelik yazıyı başvekil Adnan Menderes’e göndermiştir. Celal Bayar’ın Mediha Karakol’a gösterdiği bu ihtimam eskiden kalma bir İttihatçı reflekstir.
Misal vermek gerekirse, bir dönem İttihat ve Terakki’de bulunmuş olan Ali Kemal daha sonraları Hürriyet ve İtilaf Fırkası’na geçmiş ve Milli Mücadele’ye karşı da hasımâne davranışlar sergilemiştir. Milli Mücadele başarıya ulaştıktan sonra Ali Kemal halk tarafından linç edilmiştir. Ali Kemal’in eşi ise hayatını kurtarmak için soluğu doğrudan İttihatçıların yanında almıştır. Demek oluyorki eski günlerin hatrına İttihat’ta ahde vefa vardır.
ALINTILAR
- AKAL Emel, Mustafa Kemal İttihat Terakki ve Bolşevizm, İletişim Yayınları, s.180
- ERTÜRK Hüsamettin, İki Devrin Perde Arkası, Parola Yayınları, s.219
- AKAL Emel, Mustafa Kemal İttihat Terakki ve Bolşevizm, İletişim Yayınları, s.168
- ERTÜRK Hüsamettin, İki Devrin Perde Arkası, Parola Yayınları, s.220
- ZURCHER Eric Jan, Milli Mücadele’de İttihatçılık, İletişim Yayınları, s.181
- ERTÜRK Hüsamettin, İki Devrin Perde Arkası, Parola Yayınları , s.341
- İĞDEMİR Uluğ, Heyet-i Temsiliye Tutanakları, Türk Tarih Kurumu, s.140
- İĞDEMİR Uluğ, Heyet-i Temsiliye Tutanakları, Türk Tarih Kurumu, s.128
- İĞDEMİR Uluğ, Heyet-i Temsiliye Tutanakları, Türk Tarih Kurumu, s.129
- İĞDEMİR Uluğ, Heyet-i Temsiliye Tutanakları, Türk Tarih Kurumu, s.130
- AKYOL Taha, Ama Hangi Atatürk, Doğan Kitap, s.71-79
- Sivas Kongresi’nin Tutanakları, s.59
- Sivas Kongresi’nin Tutanakları, s.73
- Sivas Kongresi’nin Tutanakları, s.55
- AKYOL Taha, 1919-1920, Doğan Kitap, s.214
- ERTÜRK Hüsamettin, İki Devrin Perde Arkası, Parola Yayınları s.350
- SERTEL Savaş, Tarih Okulu Dergisi: İTTİHAT VE TERAKKİ’NİN KÜÇÜK EFENDİSİ: İAŞE NAZIRI KARA KEMAL BEY’İN HAYATI VE FAALİYETLERİ, s.393
- https://www.biyografya.com/biyografi/18377
Yazan: Burak CANDEMİR
Yorum gönder