Büyük Türkçü Ziya Gökalp Bey’in Kökeni ?

Türkçülük ve Turancılık akımının en önemli isimlerinden biri, Ali Bey Hüseyinzade’nin talebesi, Atatürk’ün fikirlerimin babası dediği, İttihat ve Terakki’nin önemli isimlerinden biri olan Ziya Gökalp’in kökeni bazı şahıslar tarafından doğru ifade edilmiyor.

Öncelikle Ziya Gökalp kendisini Türk milliyetçiliğine adamış, şiirlerinde, yazılarında Türklüğünü vurgulamış, Türkçülük ve Turancılık fikirlerini hep üstün tutmuşdur.

Ziya Gökalp’in, “Millet Nedir?”[1] isimli yazısından bazı kesitlere bakalım.

“Diyarbakır şehrinde oturan ahali ta Selçukiler, İnaloğulları ve Artukoğulları zamanından beri Türk’tür. Sonradan Harzem Türkleri, Akkoyunlu ve Karakoyunlu Türkmenleri de gelerek bu Türklüğü artırmıştır.” Tarihi, malumat, binlerce şairlerin divanları ve camilerle surlardaki kitabeler olmasa da, şehrin lisanı, ahlakı ve adetleri gösteriyor ki Diyarbekirliler Türktür. Buradakı kültür en zengin Türk kültürüdür. Folklora dair topladığımız masallar, şarkılar, atalarsözleri, vb. buna şahittir. Diyarbekir’in eski sakinleri Türk olduğu gibi, birkaç batın evveli filan aşiretten yahut kazadan gelerek buradaki Türk kültürüne göre terbiye almış ve anadil olarak ilk çocukluğunda Türk lisanıyla konuşmaya başlamış olan bütün fertler de Türk’tür.

“Görülüyor ki milliyetin tâyini, keyfe tâbi bir mesele değil, ilmen halli lazım gelen bir meseledir. Ben gençliğimde tahsil için, ilk defa İstanbul’a gittiğim zaman, bu ilmî tahkikata başlamak mecburiyetinde kaldım. Bütün Karadeniz ahalisine Laz, bütün Suriyeliler’e ve Iraklılar’a Arap, bütün Rumeli halkına Arnavut dedikleri gibi, bizim gibi Vilayeti Şarkiye ahalisinden bulunanlara da Kürt milliyetini izafe ettiklerini gördüm. O zamana kadar kendimi hissen Türk sanıyordum. Hakikati bulabilmek için, bir taraftan Türklüğü, diğer cihetten Kürtlüğü tetkike başladım. Evvel emirde lisandan başladım. Diyarbekir şehrinde, anadil Türkçe olmakla beraber, her fert biraz Kürtçe de bilir. Lisandaki bu ikilik, iki suretten biriyle izah edilebilirdi: Ya Diyarbekir’in Türkçesi bir Kürt Türkçesiydi, yahut Diyarbekir’in Kürtçesi bir Türk Kürtçesiydi. Lisanî tetkiklerim gösterdi ki, Diyarbekir’in Türkçesi, Bağdat’tan tâ Adana’ya, Bakû’ya, Tebriz’e kadar uzanan tabiî bir lisandan, yâni Akkoyunlu ve Karakoyunlu Türklerine mahsus bulunan Azerî lehçesinden ibarettir: Bu lisanda hiçbir sunîlik yoktur. Dolayısıyla, Kürtlerin bozduğu bir Türkçe değildir. (Diyarbekir lisanının Azerî Türkçe’si olması, şehirlilerin Osmanlı Hükümetinin tesiriyle Türkçe konuştuğu iddiasını da esasından çürütür. Çünkü öyle olsaydı, bu şehirlerde konuşulan lisanın, Osmanlı lehçesi olması lazım gelirdi.”

“Diyarbekirlilerin sınırlı kelimelerden meydana gelen [lisanla]söyledikleri Kürtçeye gelince, bu lisanın köylerde konuşulan düzgün Kürtçeden farklı olduğunu gördüm. Kürtçe, Farsçanın akrabası olduğu halde, sözdizimi itibariyle hiç ona benzemez. Çünkü Farsçada bulunmadığı halde, Kürtçede, hem tezkîr [erkeklik] ve te’nis [dişilik] hem de Arapça’da ve Latince’de olduğu gibi i’rab [kelime sonunda harf değişmesi] vardır. Demek ki, Kürtçe, Türk lisanına nisbetle daha mürekkep, daha karışıktır. Türkler, kendi lisanlarında tezkîr, te’nis, i’rab gibi ahvale müsadif olmadıklarından, Kürtçe’nin bu gibi hususiyetlerine nüfuz edememeleri gerekirdi. Hakikaten, vakıalar bu suretle cereyan etmiş, Diyarbekirliler Kürtçe’nin tezkîr, te’nis, i’rab kaidelerini tamamiyle hazır edip, Kürt sözdimizini Türk gramerine uydurarak, sunî bir Kürtçe icat etmişler. Bu Kürtçe’ye “Türk Kürtçesi” nâmını vermek gayet doğru olur.Lisaniyat açısından gayet mühim olan bu vaka, Diyarbekirlilerin Türk olduğuna en büyük bir delildir. Bundan başka, Diyarbekirliler bu lisanı yalnız Kürtlerle konuştukları zaman kullanırlar. Kendi aralarında yalnız Türkçe konuşurlar. Diyarbekirlilerin güya bildikleri bu düzmece Kürtçe’nin kelimelerine gelince, bunlar da az sayıdadır. Bu sebeple, boşlukları Türkçe kelimelerle doldururlar. Zaten, bir çoğunun bildiği kelimeler “gel , git” gibi birkaç tabire sınırlıdır.”

“Diyarbekirlilerin Türk olduğunu ispat eden delillerden birini de mezhep sahasında buldum. Diyarbekir’in hakikî ahalisi bütün Türkler gibi Hanefidirler. Kürtler ise umumiyetle Şâfiîdirler. Bu iki alamet-i mümeyyize, yalnız Diyarbekir halkına mahsus değildir. Şark ve Cenup vilayetlerimizdeki bütün şehirlerin ahalisi Kürtçe’yi Diyarbekirliler gibi bozarak söylerler ve Hanefi olmak âlâmetiyle Şâfii Kürtlerden ayrılırlar. Bunlardan başka, elbise, yemek, bina ve mobilya gibi harsa ve âdetlere taalluk eden hususlarda da, arada derin farklar vardır. Bu âlâmetler, bana Diyarbekirlilerin Türk olduğunu gösterdiği gibi, babamın her iki dedesinin bir kaç batın evvel Çermik’ten, yani bir Türk muhitinden geldiklerine nazaran, ırkan da Türk neslinden olduğumu anladım. Bunula beraber dedelerimin bir Kürt yahut Arap muhitinden geldiğini anlasaydım yine Türk olduğuma hüküm vermekte tereddüt etmeyecektim. Çünkü, milliyetin yalnız terbiyeye dayandığını da sosyolojik tetkiklerimle anlamıştım. Zanederim ki bu araştırmalarımla yalnız kendim için değil, bütün doğu ve güney vilayetleri şehirleri ve şimdiye kadar Türk kalan köylüleri için son derece mühim bir meseleyi halletmiş oldum.” (Küçük Mecmua,Sayı:28, 25 Aralık 1922,s. 1-6) [2]

Sözcü Gazetesi yazarı Necati Doğru; 12 Eylül 2015 tarihli “KAFALAR!” başlıklı yazısında Ziya Gökalp’in kürt olduğunu yazmışdır. Buna cevap olarak Ziya Gökalp’in kardeşi Nihat Gökalp’in oğlu Turfan Gökalp ona cevap yazmış ve Necati Doğru 14 Eylül 2015 tarihinde yazdığı köşe yazısında bu mektupu yayınlamışdır. İşte o mektup:

“Sayın Necati Doğru, SÖZCÜ Gazetesinin bir okuyucusu olarak makalelerinizi zevkle ve gururla takip ediyorum. KAFALAR başlıklı yazınızda da konuya Büyük Türk düşünürü ZİYA GÖKALP ile başlamış ve çok güzel bir şekilde sonuçlandırmışsınız. Makalelerinizden ötürü sizi yürekten kutlarım. Bu son makalenizde maalesef yanlış bir bilgiye rastladım, samimi bir okuyucunuz olarak, izninizle bu hususun doğrulanmasını istirham ediyorum. Sosyolog ve Düşünür ZİYA GÖKALP, baba ve anne tarafından Türk’tür. Ben, büyük düşünürün kendisinden iki yaş küçük kardeşi Merhum E.Top.Alb. NİHAT GÖKALP’in oğluyum ve kendimi bildim bileli biz ailecek ‘Türk oğlu Türk’üz. “Türkçülüğün Esaslarını” vaaz eden, bir çok şiirlerinde ve eserlerinde Türk’ü yücelten ZİYA GÖKALP’in Türk olmasından tabii ne olabilir ki? Üstelik aynı kitabın kapağında kendi ifadesiyle “Türklük hem mefkurem ve hem de kanımdır” ibaresi yazılıdır. Sürekli bir okuyucunuz olarak bu gerçeği bilgilerinize sunar ve uygun görebileceğiniz zamanda ve tarzda düzeltilmesini, en iyi dileklerimle birlikte arz ve istirham ederim.

Saygılarımla.

Turfan Gökalp (E.Hv.Tuğg.)”

Şimdi ise Milliyet Gazetesi’nde 2 Ekim 1995 Pazartesi günü yayınlanan “Babam Buhara Türklerindendir” başlıklı haber metnine bakalım:

“Gerçeği yansıtmıyor. Kamuoyunun yanlış bilgilendirilmemesi gerekli. Babam Kürt değildir. Buhara Türklerindendir. Kürt olmak utanılacak bir şey değildir. Eğer Kürt olsaydı bunu iftihar ederek söylerdik. “Babamın ailesi Çermik’ten gelerek Diyarbakır’a yerleşmiş. Çok iyi Kürtçe bilirmiş. Saltanatın karşısında olduğu, Atatürk’ü desteklediği için kendisini sevmeyenler Kürt olduğunu söylemişler. O da bu iddialar üzerine kökenini araştırmış ve soyağacını çıkartmış. Buhara Türklerinden olduğunu belirtmiş. 1922-1923 yıllarında yayınladığı Küçük Mecmua’nın 28. sayısında hem eski Türkçe, hem yeni Türkçe olarak “Bana Kürt diyorlar ama değilim’ demiş. Enver Behnam Şapolyo’nun “Ziya Gökalp ve İttihat Terakki Cemiyeti” adlı kitabının 198’inci sayfasında babamın bu sözleri aynen yayınlanmıştır.” [3]

Not: Diyarbakır bir Türkmen Beyi Uzun Hasan’ın şehridir…

Bundan başka, Mütareke yıllarında Osmanlı İçişleri Bakanı Ali Kemal Ziya Gökalp’i “kürt olduğu halde Türkçülük yaptığı” iddiası ile suçlamış ve buna karşılık Ziya Gökalp böyle bir şiirle cevap vermişdir:

Ben Türküm! diyorsun, sen Türk değilsin!
Ve İslamım! diyorsun, değilsin İslam!
Ben, ne ırkım için senden vesika,
Ne de dinim için istedim ilam!

Türklüğe çalıştım sırf zevkim için,
Ummadım bu işten asla mükafat!
Bu yüzden bin türlü felaket çektim,
Hiç bir an esefle demedim: Heyhat!

Hatta ben olsaydım: Kürd, Arap, Çerkes;
İlk gayem olurdu Türk milliyeti
Çünkü Türk kuvvetli olursa, mutlak,
Kurtarır her İslam olan milleti!

Türk olsam olmasam ben Türk dostuyum,
Türk olsan olmasan sen Türk düşmanı!

Çünkü benim gayem Türkü yaşatmak,
Seninki öldürmek her yaşatanı!

Türklük, hem mefkurem, hem de kanımdır:
Sırtımdan alınmaz, çünkü kürk değil!
Türklük hadimine ‘Türk değil! ‘ diyen
Soyca Türk olsa da ‘piçtir’, Türk değil!

Ziya Gökalp

Ziya Gökalp’in vefatı sonrası çekilen telegraf ve yazıların bazılarına göz gezdirirsek onun nasıl Türkçülük için yaşadığının delili olacak.

Azerbaycan Cumhurbaşkanı Mehmet Emin Resulzade:

“Ziya Bey, yıkılmaya mahkum olan Osmanlı devletinin içinde yaşadığı kargaşadan Türk ırkına bu mevcut felaketi, matem ve kaosa kapılmadan kurtulma yollarını araştırıp ortaya koyan büyük bir ideologdur. O Türkçülük idealini yüreklere bir sevgi ile yerleştirdi. Onun milliyetçi sevgisi yaşanan endişeleri ortadan kaldırdı.Hüzün yerine milli ümit ışığını getirdi.Çünkü Türk ırkı vücuda getirdiği bina istiklal için gerekliydi,Türk milleti Ziya Beyin temsil ettiği milliyet fikrine medyundur (borçlu olmak). Azerbaycan Türklüğü şimdiki halde milliyetçiliği kabul etmeyen yabancı bir güç tarafından işgal astlındadır. Gençliği komünist alfabesi haricinde her şeyi okumaktan mahrum kılan zalimler kitapevlerinden Ziya Beyin, gerek M. Emin Yurdakul Beyin kitaplarını yasaklamışlardır. Fakat mücadeleci Azerbaycan gençliği bütün bunlara rağmen Komünist alfabesini değil, Ziya Beyin “Türkçülüğün Esaslarını ezberlemektedir”. [5]

Türkiye Cümhuriyetinin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk:

İstanbul Vilayeti Vasıtasıyla

Ziya Gökalp Beyin Refikası Hanımefendiye

“Muhterem zevciniz Ziya Gökalp Bey’in bütün Türk âlemi için pek elîm bir ziya teşkil eden gaybubet-i ebediyesinden mütevellid hissiyat-ı taziyetkârânemi ve Türk milletinin samimî teessürât-ı kalbiyesini zat-ı ismetânelerine arz eder ve Türk millet ve hükümetinin büyük mütefekkirin ailesi hakkındaki hissiyat-ı müşfikânesini temin ederim efendim.”

Reisicumhur

Gazi M.Kemal

26.10.1340(1924) [6]

Sonuç

Ziya Gökalp Türkçülük ve Turancılık akımının önde gelen ismi Ziya Gökalp kendini Türk olarak görmüş şiirlerinde, yazılarında Türklüyü, Türkçeyi ön plana çıkarmışdır. Kendisi için “Türk değil” diyenlere de kendisi sağlığında en güzel cevapı vermişdir. Mehmet Ziya Gökalp’I her daim saygı ve sevgi ile anacağız. Onun bu dizeleri her bir Türkçü ve Turancının düşüncelerinde yer alır:

“Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan,

Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir; TURAN…”

Kaynakça:

[1] “Millet Nedir?”, (Küçük Mecmua,Sayı:28, 25 Aralık 1922,s. 1-6)

[2] Ziya Gökalp, “Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler Cumhuriyet Gözüyle Kürt Meselesi-3”, Kaynak Yayın, 3. Basım, Şubat 2011,İstanbul, s.123-128 [ Paylaşılan yazı s.126-128]

[3] Milliyet Gazetesi, 2 Ekim 1995

[4] https://www.antoloji.com/ali-kemal-e-siiri/

[5] M.E.Resulzade’nin Ziya Gökalp’ın cenaze törenindeki konuşması. 1 Kasım 1924, “ Yeni Kafkasya” dergisi; “Azerbaycan” dergisi, Ankara, Yıl-3, Sayı: 8(32), Kasım 1954; aktaran: Doç.Dr.Nesiman Yaguplu , “Mehmet Emin Resulzade” ansiklopedisi, “Azerbaycan Kültür Derneği” Yayınları Yayın Sayı: 59, Ankara 2015, s.226

[6] Dr. Mehmet Önder, “Belgelerin Işığı Altında Ziya Gökalp’in Son Saatleri ve Atatürk’ün Yakın İlgisi”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. III, S. 9, Ankara 1987, s. 629.

Dr.Mehmet Önder’in yazısının tamamı: https://www.atam.gov.tr/wp-content/uploads/Mehmet-%C3%96NDER-Ziya-G%C3%B6kalpin-Son-Saatleri-ve-Atat%C3%BCrk%C3%BCn-Yak%C4%B1n-%C4%B0lgisi-2.pdf

Yorum gönder

Okumamış olabilirsin :)