TARİHSEL VARLIĞIMIZIN ÇIKIŞ NOKTASI: ASYA HUNLARI

Yazılı belgeler, bilinen Türk tarihinin ilk Hunlarla birlikte başladığını bizlere göstermektedir. Büyük Hun İmparatorluğu olarak da bilinen bu devlet, tarihte ve Orta Asya’da kurulmuş ilk Türk devleti olarak kabul görmektedir. Kuruluş tarihi M.Ö 220, yıkılış tarihi ise M.Ö 45’dir.


Hunların ekonomik uğraşları ise hayvancılığa dayanır. Tarım ve diğer ekonomik faaliyetler yok denecek kadar azdır. Hunlar Ticarete de önem vermişlerdir. Çin’den Anadolu’ya, Avrupa’ya kadar ulaşan İpek Yolu’na hâkim olmak istek ve düşüncesi, Hun-Çin mücadelelerinin başlıca sebeplerinden biri olmuştur.


Çinlilerin yıllıklarında “Hiung-nu” ve “Şiong-nu” olarak kaydettiği Hunlar, bugün merkezi Moğolistan sınırları içinde bulunan Ötüken(U-te-kien) başkent olmak üzere Orhun ve Selenga ırmakları arasında geniş bir alanda devleti kurmuşlardır. Ötüken, Türkler için tarihsel ve kültürel varlığının çıkış noktası olmasının yanında göçebe yaşama elverişli olması ve stratejik bir konuma sahip olması dolayısıyla Hunlardan sonra da birçok Türk devletine başkent olmaya devam etmiştir.


Hunların çok geniş bir coğrafyaya yayılmış olması onları ister istemez farklı kültür ve toplumlarla temasta bulunmasına sebebiyet vermiştir. Bu durum Hunların farklı toplumların tarihi ve edebi vesikalarında bölgesel anlamda siyasi bir güç olarak yer edinmelerini sağlamış ve dolayısıyla bu tarihi vesikalar Türk tarih yazıcılığı için yazılı kaynak olmuştur. Hun adı Çin kaynakları başta olmak üzere Arap, Bizans, Soğd, Grek, Hint ve Fars kaynaklarında geçmektedir. Hun adının anlamı konusunda birçok görüş olmasına rağmen en tutarlı olanı Türkçe’de “Kün” yani halktır.


Devletin kurucusu ve ilk hükümdarı Teoman’dır. Çin kaynaklarında “Tuman” olarak geçmektedir. Hükümdar ve en yüksek askeri-idari yönetici anlamına gelen “Yabgu” ve genişlik, büyüklük anlamına gelen “Tanhu” unvanı ile anılmıştır. Bu unvanlar Hunlar’dan sonra da İslamiyet’in kabulüne kadar Türk hükümdarları için kullanılmaya devam etmiştir. 11 sene süren hükümdarlığı döneminde dağınık halde yaşayan Türk boylarını tek bir bayrak altında toplayarak merkezi yönetimi esas alan büyük bir devlet kurmuş ve güçlü ordusuyla Çin’e karşı birçok sefer düzenlemiştir. Çin Seddi’nin yapımına bu dönemde başlanılmıştır.


Teoman’ın en büyük oğlu Metehan idi. Çin kaynakları Metehan’dan “Mo-Tun” olarak bahsetmektedir. Hun tahtının doğal olarak varisi konumunda bulunan Mete, üvey annesinin Mete’nin yerine kendi oğlunun tahta çıkmasını sağlamak amacıyla yaptığı kışkırtmalar sonucu babası Teoman’la karşı karşıya bırakılır ve babası tarafından Yüeçiler’e esir edilir. Buradaki amaç, Mete’yi gerekçe göstererek Yüeçiler’e saldırmak ve bu saldırı sonucu Yüeçiler’in Mete’yi öldürmesini sağlamaktı. Böylelikle üvey annesi tarafından taht için engel olarak görülen Metehan ortadan kalkmış olacaktı. Fakat Metehan Yüeçiler’den kurtulur ve Hun ülkesine geri dönerek, önce babasını ve üvey annesini daha sonra kendisine itaat etmeyen herkesi öldürüp Hun İmparatorluğunun başına geçer.


Hun Devleti’ne en parlak dönemini yaşatan Metehan, günümüzde diğer dünya devletlerine de örnek olan onluk sisteme dayalı düzenli orduyu ilk kez M.Ö 209 yılında kurmuştur. Bu tarih günümüzde Türk Kara Kuvvetleri’nin kuruluş yılı olarak kabul edilmektedir. Metehan’ın hiyerarşi ve disiplin esasına dayalı olarak vücuda getirdiği ordu teşkilatı, Hun devletine karşı yapılacak beklenmeyen saldırıları ve iç karışıklıkları en aza indirgiyor ve bu saldırılara karşı anında müdahale edebilme imkânını sağlıyordu.

Türk-Çin ilişkilerini incelediğimizde bu noktada karşımıza çıkan ilk resmi belge, Kuzey Şansi Antlaşması’dır. Bu antlaşmayı doğuran olay, Hun Türkleri ve Çinliler arasında gerçekleşen ve Çinlilerin boyun eğmesiyle sonuçlanan ünlü Baideng Muharebesi’dir. Bu antlaşmaya göre Çinliler ilk kez vergiye bağlanmıştır. Çinlilere karşı mücadele eden Metehan, Çin’in kalabalık nüfusu karşısında Hunların çok çabuk asimile olabileceğini düşünerek Çin’i vergiye bağlayıp devleti iktisadi açıdan güçlendirmeyi tercih etmiştir. Bu dönemde Hun ülkesinin sınırları ise Hazar Denizi’ne kadar ulaştığını biliyoruz.


Metehan vefat ettiğinde arkasında 18 milyon kilometre yüzölçümüne sahip, tüm Türk kavimlerinin Hun sancağı altında toplandığı geniş bir Asya İmparatorluğu bırakmıştı. Fakat Metehan’ın ölümü sonrası Hunlar’ın merkezi otoriteyi sağlayamamış olması, ticaret yolları üzerinde hâkimiyet mücadeleleri, taht kavgaları, Türk boyları arasındaki mücadeleler ve töreye uygun hareket etmiş olmamaları devletin zayıflamasına sebep olmuştur.


Merkezi otoritenin ortadan kalkmasından sonra devlet iyice gücünü yitirmiş ve Hunlar, Ho-han-yeh döneminde Çin hâkimiyetine girmiştir. Türklerin Çin hâkimiyetine girmesinden rahatsızlık duyan Çiçi Han, kardeşi Ho-han-yeh’e karşı taht ve bağımsızlık mücadelesi verir fakat kardeşinin Çinlilerin de desteğini almasından dolayı uzun süren bu mücadeleyi kaybeder. Çiçi Han esaret altında kalmayı hazmedemez ve kendisini destekleyen boy beyleri ile birlikte Batı’ya çekilir ve Hunlar Batı ve Doğu Hunları olmak üzere ikiye ayrılır(M.S 48).


Batı Hunları M.Ö 36’da Çin saldırısıyla yıkılır. Doğu Hunlar ise kendi içinde Kuzey ve Güney Hunları olarak ikiye bölünür. Kuzey Hunları yıkılına dek bağımsız bir şekilde kalmaya devam ederken kukla Şanyular tarafından yönetilen Güney Hunları çıkan ayaklanmalar sebebiyle Çin tarafından 216 yılında yıkılarak tarih sahnesinden çekilir.

Yazan: Mehmet Kaan ÜNVERDİ

Yorum gönder

Okumamış olabilirsin :)